Artık iki savaş ABD için sürdürülebilir değil. Birincisi 24 Şubat 2024’de ikinci yılını dolduracak olan Rusya-Ukrayna Savaşı, ikincisi ise aynı tarihte 140’ıncı gününü tamamlayacak olan Gazze Savaşı. İki savaş da bir kışkırtmanın ürünü. Birincisinde kışkırtan ABD, ikincisinde ise ABD’nin koşulsuz desteğini alan İsrail. 2 yıl önce henüz başladığında, bu savaşın gerçekte bir ABD-Rusya Savaşı olduğunu, Ukrayna’nın başına demokrasi görünümlü operasyonla getirilen bir kukla vasıtası ile Ukraynalıların ABD’nin vekalet savaşçısı durumuna düşürüldüğünü, bu savaşın aynen Afganistan Savaşı örneğinde olduğu gibi uzun soluklu bir yıpratma savaşı olarak planlandığını ve ABD istemedikçe de bitmeyeceğini köşemizde yazmış ve ekranlarda anlatmıştık.
Rusya Saldırgan ve Yayılmacı mı?
Kışkırtmak; bir kimseyi, kötü bir iş yapması için yönlendirmek, harekete geçirmek ve yüreklendirmek olarak tanımlanıyor sözlüklerde. Bireysel olarak bile -eğer isterseniz- bir kimseyi size yumruk atması için tahrik edebilirsiniz. Yumruk yediğiniz son fotoğraf karesine bakılarak karar verilirse, suçlu size yumruk atandır. Ama önceki fotoğraf karelerine bakılırsa değerlendirme daha farklı olur. 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı operasyona başladığı güne bakarak Rusya’yı saldırgan veya 17 Mart 2014 tarihinde Putin’in Rusya'nın Kırım'ı ilhakını onayladığı güne bakarak hem yayılmacı ve hem de saldırgan ülke olarak görebilirsiniz.
Soğuk Savaş (1947-1990) biterken NATO’nun doğuya doğru genişletilmeyeceğine dair Rusya’ya söz verilmişti. Hem de ABD’nin ve NATO’nun en yetkili ağızlarından. Ama verilen sözler tutulmadı. Putin de 2007’de “NATO’nun Ukrayna’ya genişlemesinin Rusya’nın kırmızı çizgisi olduğunu, NATO’nun 1990’da verdiği genişlememe sözünü tutmadığını, artık bıçağın kemiğe dayandığını ve artık daha ileri gidilmemesi gerektiğini” söyledi. Buna rağmen zamanın ABD Başkanı Bush, 2008’de Rusya’yı Karadeniz’de çevrelemek için NATO’nun Ukrayna ve Gürcistan’ı içine alacak şekilde genişletilmesi taahhüdünde bulundu.
Bu İş Putin’in İşi Değil!
Şu anda CIA Başkanı olan, 2005-2008 tarihleri arasında ise ABD’nin Rusya Büyükelçisi görevini yürüten William Burns, Washington’a gönderdiği raporda; NATO’nun genişlemesine yönelik muhalefetin sadece Putin’in işi olmadığını, Rusya siyasi yelpazesinin her yerinde bu genişlemeye karşı muhalefetin olduğunu rapor etmişti.
Ukraynalıların çoğu da NATO üyeliği yerine tarafsızlığı tercih ediyordu. Ukrayna Parlamentosu (RADA) 1990’da “daimi tarafsız bir devlet” olma temelinde Ukrayna’nın egemenliğini ilan etmişti. 2009’da da Ukrayna halkı tarafsızlık siyaseti güden Viktor Yanukoviç'i seçti. 2014'ün başlarında ise Yanukoviç bir darbeyle devrildi. İşin içinde CIA, Ulusal Demokrasi Vakfı ve Açık Toplum Vakfı gibi unsurlar vardı. Demem o ki, Ukrayna ABD’ye kendini kullandırmasaydı; bugün Kırım’ı, Donbas Bölgesini ve on binlerce insanının yaşamını kaybetmemiş, milyonlarca insanını yurtdışında göçmen durumuna düşürmemiş ve şehirlerinin birçoğu harabeye dönmemiş olacaktı.
NATO Hangi Maksatla Genişletiliyor?
Zbigniew Brzezinski; ABD’nin küresel üstünlüğünün, dünyanın tek süper gücü olarak devamının jeostratejik gerekliliklerini anlattığı “Büyük Satranç Tahtası” kitabında “Rusya da bölünmeli ve parçalanmalı” dedi ve bunun için de hangi hamlelerin yapılması gerektiğini anlattı. Ukrayna da bu hamlelerden biriydi. Yoksa Ukrayna’nın ve Ukraynalıların güvenliği ABD’nin umurunda bile değildi.
ABD’ye göre; “Batı, kurumlar ve değerler manzumesidir. Bunun içinde hukukun üstünlüğü, demokrasi, özel mülkiyet, çoğulculuk ve liberal ekonomik düzen vardır. Şimdi de mücadele, otoriter rejimlere karşı verilmektedir”. Tabii ki; bu anlatım dünya kamuoyuna yönelik geliştirilen bir pazarlama taktiğidir. Gerçekte ABD için hedef; tek kutuplu dünya düzenini sürdürmek ve hegemonyaya direnenleri itibarsızlaştırmak ve ezmektir. NATO bu maksatla, ABD’nin bir enstrümanı olarak genişletilmektedir.
Kurallara Dayalı Dünya Düzeni
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın üçüncü yılına girmek üzereyiz. Ama ne ABD’nin ne de NATO’nun savaşı durdurmaya yönelik bir planı yok. Buna dair son kanıt ise NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in “Batı, Rusya ile on yıllar sürecek bir çatışmaya hazırlıklı olmalıdır” şeklindeki açıklamasıdır. Putin ise “konuşmaya hazırız” diyor. Sanırım çatışmanın sona ermesini kimin engellediğini anlamak için uzman olmak gerekmez.
ABD’nin;
İsrail'in Gazze'deki soykırım saldırısına tüm gücüyle verdiği destek,
İnsan hakları ve uluslararası hukuk konusundaki çifte standardı,
İsrail’e sınırsız desteğinin yanı sıra, İsrail'e yönelik her türlü eleştiriyi “antisemitizm” olarak etiketlemesi ve Filistin halkıyla her türlü dayanışma ifadesini doğrudan yasaklamaya çalışan ikiyüzlülüğü,
Rusya'nın saldırganlığı karşısında ayağa kalkılmalı diyen ama İsrail'in vahşeti, uluslararası ilkeleri ve hukuku hiçe saymasına “evet” diyen yaklaşımları nedeniyle, uzun zamandır can çekişen kurallara dayalı dünya düzeninin tabutuna son çivi çakılmıştır.
ABD’nin “Kuralları ben koyarım, işime gelmediğinde uymam ama sen her halükarda uymak zorundasın” yaklaşımı iflas etmiştir. Artık kurallara dayalı dünya düzeni kurallarının yeniden yazılmasına ihtiyaç vardır. Dünyanın çok kutupluluğa doğru evirilmesi, bu sonucu doğuracaktır.
İsrail Gazze’de Hala Siyasi Hedefine Ulaşamadı
Hamas’ın 7 Ekim 2023’de Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında bugüne kadar yaklaşık olarak 29 bin insan yaşamını kaybetti, 70 bin ise yaralı var. 2,3 milyonluk nüfusun yüzde 90’ı yaşadıkları yerleri terk etti, 365 kilometrekarelik Gazze Şeridinde ise neredeyse taş taş üstünde bırakılmadı ama İsrail istediği ve planladığı siyasi hedefine hala ulaşmış değil. Hatta Hamas, Gazze’de kuşatma altındaki nüfusu kendi etrafında topluyor, Barı Şeria ve Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinliler için cazibe merkezi oluyor, Filistin Yönetimi’nin işbirlikçi görünmesine ve çökmesine neden oluyor.
Gazze’deki savaş; Yüzyılın Anlaşması ve İbrahim Anlaşmaları kapsamında planlanan Arap Devletleri ile İsrail arasındaki normalleşme sürecini olumsuz etkiliyor, Küresel Güney’in Filistin’e olan desteğini yükseltiyor, 7 Ekim 2023 öncesine göre gerek Avrupa, gerekse Amerika’da kamuoyunun Filistin’e karşı olan bakış açısını radikal biçimde olumlu yönde değiştiriyor ve ABD’yi Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyada ötekileştiriyor, düşmanlaştırıyor.
Tet Saldırısı
7 Ekim Aksa Tufanı Saldırısı; 55 yıl önce 30 Ekim 1968’de Vietnam Savaşı’nın en büyük askeri operasyonlarından biri olan Tet Saldırısına benziyor. Kuzey Vietnam ile Güney Vietnam yönetiminin çökertilmesi, Kuzey ve Güney Vietnam'ın yeniden birleştirilmesi amacıyla oluşturulan silahlı örgüt olan Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (Viet Cong) beraberce Güney Vietnam ve ABD’li müttefiklerine karşı yaptıkları saldırı, Vietnam Savaşı’nın dönüm noktasıydı.
Bu saldırı; Vietnam’ın yeni yıl festivali olan Tet sırasında başlatılan sürpriz bir saldırıydı. Güney Vietnam askeri tatildeydi, hazırlıksızdı. Saygon’da ABD Büyükelçiliği de dahil 100’den fazla şehir ve kasaba eş zamanlı olarak hedef alındı ama sonuç olarak başarısız oldular. Güney Vietnam’ın kontrolünü ele geçirmek için yapılan bu saldırıda ve sonrasında 50 bin asker ve militan yaşamını kaybetti. Güney Vietnam’ın ve Amerikalıların kayıpları ise çok azdı.
Askeri Olarak Başarılı Değildi, Siyasi Olarak Zaferdi
Tet Saldırısı; askeri olarak başarısız olmasına rağmen, çarpıcı bir propaganda başarısı ve sonuçları itibarıyla siyasi bir zaferdi. Gerek dünya, gerekse ABD kamuoyu Vietnam’da işlerin iyi gitmediğini, ABD’nin anlattıklarından farklı gelişmelerin yaşandığı bir Vietnam olduğunu görmeye başladı ve ABD’de savaş aleyhtarlığı arttı. Sonuç olarak Tet Saldırısı, ABD’nin 1973’de Vietnam’dan çekiliş sürecini tetikleyen bir dönüm noktası oldu.
Henry Kissinger, 1969’da bir söyleşide “Vietnam’da askeri bir savaş yürüttük. Rakiplerimiz ise siyasi ve psikolojik bir savaş yürüttü. Bu süreçte gerilla savaşının en temel öğesini gözden kaçırdık. Gerilla kaybetmediği zaman kazanır. Düzenli ordu ise kazanamazsa kaybeder” demiştir.
Durum Sürdürülebilir Değil
ABD’nin koşulsuz destek verdiği İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı vahşeti ve Rusya’ya karşı Ukrayna üzerinden yapılan vekalet savaşı nedeniyle ABD kaybediyor, küresel istikrar ve güvenlik daha fazla risk altına giriyor. Bu durum artık sürdürülebilir değil ve ABD için yeni bir dönüm noktası. Sedef Kabaş’ın Destek Yayınları’ndan çıkan ve çoğunlukla fırtınalı geçen yaşam hikayesini anlatan, bedel ödemeden ve konfor alanlarını riske etmeden mücadele olmayacağını anlatan “Yandığın Ateş Yoluna Işık Olur” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.