İSTANBUL (AA) - Küratörlüğünü Hülya Yazıcı'nın üstlendiği, ressam Muhsin Bilyap'ın eserlerinin sergilendiği "Ala-Turka Yansımalar" sergisi sanatseverlerle buluştu.
Doğu motiflerinin görüldüğü 20'ye yakın eserden oluşan sergi, 6 Mayıs'a kadar Bağımsız Sanat Vakfı'nda görülebilecek.
Sergiye ilişkin AA muhabirine açıklamada bulunan Bilyap, kendisini alaturka resmin, alaturkizmin kurucusu olarak tanımladığını söyleyerek, "Bir akım oluşturduğumu iddia etmiyorum ancak bir düşünceyi, kavramı ortaya koyduğumu ifade ediyorum. Bu, masallarımız, hikayelerimiz, Anadolu sufileri, Selçuklu, Osmanlı, Bizans, Asya ögeleri ve benzer pek çok ögenin kafamda yoğrularak, bu resimlere dönme sürecidir." dedi.
Bilyap, Topkapı Sarayı'nda uzun süre çalıştığına işaret ederek, "Orada gördüğüm eserler o kadar büyük bir sanat hatta belki zanaat içinde oluşturulmuş ki bunlar insanı çok etkiliyor. Ayrıca minyatürlerimiz var. İnsan değiştikçe, kendi kültürüne seyahat yaptıkça, giderek Batılı anlayışlardan koparak böyle Asyavi bir gezinti yapmaya başlıyor. Ben de bu gezintiyi izleyicilere gösterebiliyor, hissettirebiliyorsam başarmış hissedebilirim. İnsanlar ölümden korkar ama sanatçılar ölümden değil, unutulmaktan korkar." değerlendirmesinde bulundu.
- "Alaturka resim bu coğrafyadan ve kültürden beslenen bir tür"
Serginin küratörü Hülya Yazıcı ise Bilyap'ın çok sık sergilerde yer almadığını aktararak, "Çok nitelikli işleri var. Onu burada göstermek istedik. Biz her tür ekolün iyi, nitelikli olanlarına burada yer veriyoruz. Böyle bir sergi ilk kez oluyor. Muhsin Bey de bu ekolün kurucusu. Aslında alaturka resim bu coğrafyadan ve kültürden beslenen bir tür. Eserlerde günlük hayat bir minyatür havası içinde ama kağıtlara değil büyük ebatlı tuvale işlenen bir minyatür şeklinde sunuluyor." ifadelerini kullandı.
Resimlerde çok önemli bir zanaatkarlığın da yer aldığını dile getiren Yazıcı, şunları kaydetti:
"Aynı zamanda da iyi bir kompozisyon. Resimlerin içerisinde farklı ögeler bulunuyor. Örneğin mezarlıklar resmedilmiş. Eskiden İstanbul'da insanlar kaybettikleri, sevdikleri kişilerin kabirlerine yakın konumda yaşarlarmış. Giderek bu kentte yaşayan insanlar hakim olmuş ve mezarlıklar biraz daha şehrin dışına itilmiş. Ölümle, ölülerimizle ve ölüm duygusuyla aramıza bir mesafe koymuşuz. İşte bu eski yaşantı aslında biraz ironik biçimde resmedilmiş. Sanatçı anlatamadıklarını, kendisinde izi olan şeyleri resmettiğini söylüyor."