Bu yıl itibarıyla; Kurtuluş Savaşı, Aydınlanma Devrimleri ve çağdaş uygarlık rotası ile taçlandırılan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlatılan Millî Mücadelenin100.yılını idrak ediyoruz. Karanlıktan aydınlığa geçiş mücadelesinin başlatılmasının üzerinden bir asır geçmişken, gönlümüz daha başka şeyler yazmayı ve konuşmayı arzu ederdi! Ama şimdilik ne mümkün! Çünkü ülkemizde hiç ama hiç iyi şeyler olmuyor ve iktidarın antidemokratik, baskıcı ve zorlayıcı yönetiminde zifiri karanlığa doğru tam yol ile seyretmekteyiz.
Belki 100 yıl önceki çapta değil ama bir anlamda geniş halk kesimlerinde farkındalık yaratacak, desteğini alabilecek, Cumhuriyetimizi fabrika ayarlarına getirecek, demokratik değerleri, hukuku ve adaleti egemen kılacak ve çağdaş uygarlık rotasına yeniden sokacak yeni bir milli mücadeleye ihtiyacımız var.
Yargı Reformu Dış Dünya İçin Makyaj
Tüm iktidarlar, ülkesine hizmet ederken yanlışlar da hatalar da yapabilir. Geçmişte bunlar oldu, bundan sonra da olacak. Ama halen ülkemizi yöneten iktidarın yaptıklarını yanlış veya hata olarak nitelemek doğru olmaz. İktidarın kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le,Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisiyle, ilke ve devrimleriyle, çağdaşlıkla, ulus kimliğimizle ve ulus devlet yapımızla çok ciddi ve uzlaşmaz sorunları var.
Daha açık konuşmak gerekirse; ülkemizin güvenliği, iç barışı ve çıkarları ile iktidarın artık iyice açığa çıkmış olan gizli ajandası uyuşmuyor, hatta çatışıyor. İşte bu yüzden Türkiye, her konuda felakete doğru sürükleniyor. Ama bu felakete doğru sürüklenişi dillendirenleri ve halka anlatanları susturmaya, sansürlemeye çalışıyorlar ve haklarında bitmez tükenmez davalar açıyorlar. Bugün hukukun ve adaletin önündeki en büyük engel iktidardır. Bu nedenle; yargı reformu fiilen mümkün değildir. Sadece dış dünyayı kandırmaya yönelik makyaj girişimidir.
Artık Devlet Kurumları Yok Gibi!
İktidarın 17 yılın sonunda Türkiye’yi getirdiği yer tam bir felaket tablosu. Çağdaşlıkla ilgili tüm endekslerde; insani gelişmişlik, kadın erkek eşitliği, işsizlik, eğitim ve öğretimin kalitesi, basın özgürlüğü, demokrasi, hukuk, adalet ve yolsuzluk konularında Türkiye’nin karnesi, bu iktidar nedeniyle berbat ve yerlerde sürünüyor.
Devlet kurumları yok olmaya yüz tutmuş, birer parti kurumu, hatta tek adam kurumu haline gelmiş ve gelmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de durumu hiç iyi değil. İktidar, her geçen gün Türk Milletinin Ordusunu parti ordusu haline getirmeye çalışmaktadır. Geçen ay yapılan şura, Askeri Şura değildi. Bir parti şurasıydı. Geçmişin ince eleyip sık dokunan, kılı kırk yaran ve 3 gün süren şuraları gitti, yerine bir saatte bitirilen, girdileri AKP örgütünden ve saraydan verilen parti şurası geldi. Muz cumhuriyetlerini ve kabile devletlerini ayrı tutarsanız; dünyanın hiçbir yerinde böyle bir askeri şura yok. Bu; siyaseti Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içine, iliklerine kadar sokar ve bizi tarihte yaşadığımız Balkan Savaşı (1912) hezimetine taşır.
Türk Diasporasını da Böldüler!
Dış politikamız yürekler acısı ve herkesle kavgalıyız! Nedeni ise iktidarın gizli ajandası, bu kapsamda geçmişin aklı olan Siyasal İslamcı ideolojisi, Yeni Osmanlı hayali, mezhepsel bakış açısı ve çağdaşlıkla olan sorunlarıdır. Diplomatlarımız da artık ehliyetten uzak. İngiliz ajanı şeyhin önünde el pençe duranlar, İslam’ın kutsal metinleri ile bakara makara diye dalga geçenler ve darbecinin kardeşi olanlar artık büyükelçi olarak bizi temsil ediyor.
Bulgaristan’da Türkler, yaklaşık olarak nüfusun yüzde 10’u. Soğuk Savaştan ve çok partili düzene geçildiğinden beri Bulgaristan’da Türklerin partisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), her seçimde üçüncü parti çıkıyor ve koalisyon ortağı oluyordu. Ama laik bir parti olduğu için iktidarın husumetini üzerine çekiyordu. DOST adında Bulgaristan’da dinci bir parti kurdurdular. 2017 seçiminde Türk oyları bölündü, Türkler iktidar ortağı olma şansını kaybetti ve üçüncü parti durumuna Türk ve Müslüman düşmanı aşırı sağcı ve faşist ATAKAgeldi. Yani izledikleri politikalarla yalnız Türkiye’deki halkı bölmediler, Türk Diasporasını da böldüler. Aynı durum, Avrupa’da ve Amerika’da da oldu!
Suriye’den Şehitlerimiz Gelmiyor Olacaktı
İktidar, Suriye’de de yanlış işler yaptı. Mart 2011’de başlayan emperyalizmin vekâlet savaşının ateşine odun taşıdı. Bu yüzden Türkiye’de terör azdı, 4 milyon Suriyeliyi kucağımızda bulduk ve güneyimizden PKK’nın uzantısı PYD tarafından kuşatıldık. Yanlış tarafta yer almasaydık; Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi harekâtlar yapılmak zorunda kalınmayacak ve o bölgeden şehitlerimiz gelmiyor olacaktı.
Petrol ve doğal gaz olarak çok zengin olan Doğu Akdeniz’e de iktidar sahip çıkmadı ve hala Münhasır Ekonomik Bölgemizi (MEB) ilan etmedi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ise önce MEB’ini ilan etti ve 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la ve 2010’da İsrail’le anlaştı. Ayrıca iktidar, tüm uyarılara karşın Kıbrıs’ın 2004’te uluslararası anlaşmalara aykırı olarak AB’ye girmesine izin verdi ve aynı yıl Annan Planına evet dedi. Yani iktidar, bugüne kadar ülkemizin lehine hiçbir adım atmadı ama Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına sahibiyet gösteren Türk Deniz Kuvvetleri’ne, AB 2009 ilerleme raporunda şikâyet edildiği için Balyoz ve diğer kumpasları yaptı.
Denktaş’a Düşman, Yorgo ve Barzani’yle Dost Oldular!
Niçin Mısır’la kavgalıyız? Çünkü iktidarda İhvan aşkı var. Rabia da onun sembolü. İhvan iseAtatürk ve Cumhuriyet düşmanı, cihatçı ve hilafetçi! Doğu Akdeniz çanağında, istisnasız herkesle kavgalıyız. Bu şekilde ülkemizin çıkarlarını ve güvenliğini koruyamayız.
İktidar geçmişte Rauf Denktaş’a düşmanlık yaptı. Ama Yorgo Papandreu için “Erzurum seninle gurur duyuyor” diye slogan attırdı. Aynı şeyi Barzani için Ankara’da AKP Kongresi’nde de yaptırdılar. Türk Milleti ancak kendisi için ter döken, katma değer üreten, savaşan ve can veren insanlarla gurur duyar!
Sızma Değil, Yardım Ve Yataklık Yapıldı!
FETÖ ile mücadele de tam bir palavra! Hani FETÖ’nün siyasi kanadı? 31 Ağustos 2013’de Pensilvanya’da, Gülen’in çiftliğinin önünde eylem yaptık. Ben dışarıda “Bu adamın yaşaması bile günahtır! Darbe hazırlığı içindeler! Askerin, polisin ve yargının içine yerleştirdikleri köstebeklerle darbe yapacaklar ve Gülen’i Humeyni gibi Türkiye’ye getirecekler!” diye konuşma yaparken, içeride AKP’li milletvekilleri vardı. Hani, yargılandılar mı? Bu konuşmamı haber yapan Anadolu Ajansı muhabirini bile sansürlediler ve bu yüzden bana düşmanlık ettiler.
Neymiş; Ecevit ve Demirel zamanında da cemaat tarafından devlete sızma varmış! Doğru, sızma vardı. Ama bu iktidar zamanında; atama, önünü açma, yardım ve yataklık vardı.
Halka Din İman, Kendilerine Han Hamam!
15 Temmuz Darbe Girişimi engellenebilirdi. Bu girişimin ne olup ne olmadığı konusu gerçekten sorgulanmadı, hesap verilmedi ve üstü kapatıldı.
Türkiye’de tam bir ekonomik iflas durumu söz konusu. Bu iktidarla, ekonomimizin düzelmesine imkân ve ihtimal yok. Yaptıkları; savurganlık, Cumhuriyetin ekonomik değerlerini haraç mezat satmak, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz!” yaklaşımı içinde olmak ve yüksek faizle borç para alarak saraylara ve yandaşlara sermaye transferi yapacak projeler üretmektir. Kafasında tüy bitmemiş yetimin hakkının yendiği dönem geçildi artık, bademleniyor ve tecavüz ediliyor!
Müslüman oldukları konusunda da ciddi şüphelerim var. Halka din iman pompalıyorlar, öbür dünyada cennet vaat ediyorlar ama kendileri için han, hamam, saraylar yapıyor ve bu dünyada cennetten köşeler inşa ediyorlar.
İhtiyacımız Olan Ortak Akıl
Son seçimlerden önce “Beka sorunu var” diyorlardı; halkı korkutmak ve kendilerine oy vermeye mecbur edebilmek için! Bugün ise beka sorunundan söz eden yok! Aslında Türkiye’nin gerçekten bir beka sorunu var ve bu sorunun nedeni iktidarın bizatihi kendisi. Bu iktidarın Türkiye’ye verdiği en büyük iki zarardan ilki toplumu ayrıştırması ve iç barışımızı dinamitlemeye çalışmasıdır. İkincisi ise 80 milyonluk bir toplumu tek kişilik akılla yönetilmeye mahkûm etmesidir. İhtiyacımız olan akıl, ortak akıldır. Bunu da en iyi geçekleştirebilecek sistem, parlamenter sistemdir.
Tabii ki bu iktidar giderse, her şey hemen güllük gülistanlık olmayacak. Bu 17 yılda ülkemize büyük zararlar verdiler. Ama bu iktidar gitmeden de hiçbir şey düzelmez ve her şey daha da kötüye gider. Bunu yaşayarak gördük ve görüyoruz.
Çözüm İki Safhalı
Türkiye’yi tekrar çağdaş uygarlık rotasına sokmak ve felaket sürecini durdurmak için iki safhalı bir çözüme ihtiyacımız var.
Birinci safha; iktidarın gönderilmesidir. Bunun için; kısır siyasi partiler çekişmesine girmeden, iktidara muhalif olan geniş kesimleri “armudun sapı, üzümün çöpü” diyerek ayrıştırmadan, “Geçmişte sen şöyle yapmıştın, hatta iktidara destek de vermiştin!” serzenişinde bulunmadan, herkesi ama herkesi ve hatta muhalif tüm siyasi partileri kucaklamak gerekir.
İkinci safha ise; Türkiye’nin rehabilitasyonu ve tahrip edilen kurumlarının onarılması safhasıdır. Bu, başka türlü birlikteliklere ihtiyaç duyar. Ama birinci safha aşılmadan ikinci safha için şimdiden saflaşmak; birinci safha için yapılması gereken birlikteliği bozar bizi felakete taşır.
Büyük Hesaplaşma
Halen ülkemizi felakete sürükleyen iktidarın karşısına çıkan herkes, her örgüt ve her siyasi parti -yeter ki Cumhuriyet değerleri ile bir sorunu olmasın- desteği ve ilgiyi hak eder. Bu nedenle geçtiğimiz Cumartesi (21 Eylül 2019), Rıfat Serdaroğlu’nun davetlisi olarak Çoban Ateşi Hareketi’nin Afyon’daki toplantısına katıldım ve özetle bu yazımda sunduğum durum tespitini ve çözümü anlattım. Bu arada, en başından beri iktidarın kendisini susturmak için açtırdığı sayısız davaya karşı korkmadan, tek başına kahramanlar gibi mücadele eden Rıfat Serdaroğlu’nu saygıyla selamlıyorum.
Sınıf arkadaşım E. Amiral Semih Çetin’in Destek Yayınlarından çıkan “Büyük Hesaplaşma” adlı romanını okumanızı tavsiye ederim.