Her hareketin, her hamlenin ve her girişimin, bütünü ve bağlamı içinde bir değeri, bir anlamı vardır ve olmalıdır da. Yoksa; bu hareket, hamle veya girişim sonuç odaklı olmaz! Satranç da böyle oynanır, dış politika da böyle yapılır. Hatta futbolda da bu geçerlidir! Nihai hedef takımın şampiyon olması ise; sadece bir maçta iyi oynamanız ve bazı futbolcuların güzel hareketler yapmış olması sizi hedefe götürmez. Uzun soluklu stratejik hedefe doğru tespit edilmiş ve birbiriyle uyum içinde olan ara hedeflerin ele geçirilmesi ile ulaşılır. Halk arasında söylenen “Hatice’ye değil, neticeye bak’’ sözü; yukarıda anlatmaya çalıştığımız bu bilimsel gerçekliğe acı tecrübelerle uzun zaman dilimi içinde ulaşmış halk filozoflarının veciz ifadesidir.
Bugünkü konumuz; Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım'da imzalanan "Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası" ile iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası". Bu hamle çok gecikmiş olsa da Türkiye adına gerçekten çok güzel bir hamle. Ama bu hamle, tek başına bizi yani Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki hakkımız olan Mavi Vatan hedefine ulaştırır mı?
Üç Libya Var!
Durumu nesnel olarak daha iyi değerlendirebilmek için; Libya’nın durumuna ve Türkiye’nin Libya’da bugüne kadar ne yapıp, ne yapmadığına bakarak başlamak lazım. ABD ve Fransa’nın liderlik yaptığı emperyalist darbe sonucunda Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden sonra, Libya kaosa sürüklendi ve ülkede 2011’den beri bir iç savaş yaşanıyor. Bunun sonucu olarak; şu anda Libya’da üç farklı yönetim var. Bir anlamda, üç Libya var.
Birincisi; 1 milyon 759 bin 540 km² ile Türkiye’nin yaklaşık 2,5 katı büyüklüğünde olan Libya’nın, Trablus merkezli batısına hâkim olan ve bizimle anlaşma imzalayan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti. Kontrol ettiği alan ise Libya’nın sadece yüzde 6’sı! İhvancı olan bu hükümeti Birleşmiş Milletler, bazı AB ülkeleri, Türkiye ve Katar tanıyor.
En Güçlü Libya, İkincisi!
İkincisi; Tobruk merkezli ve General Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu. Fransa, Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri bu hükümeti destekliyor. Kontrol ettiği topraklar ise Libya’nın yüzde 76’sı.
Üçüncüsü ise; güneyde kabileler halinde yaşayan, farklı etnik kökenden gelen Tebular. Bunlar, Libya’nın güney komşuları olan Çad, Nijer ve Sudan’da da varlar. Tebuların kontrol ettiği alan ise Libya’nın yüzölçümünün yüzde 18’i. Tebular, General Hafter ile işbirliği içindeler.
Tarihimize İhanet Ettik
Gördüğünüz gibi; anlaşma yaptığımız Libya bildiğimiz Libya değil, sadece küçük bir bölümü. Artık Libya bir daha eski Libya olmayacak ve bir şekilde bölünecek. Zaten Kaddafi’ye darbe, Libya’yı bölmek ve Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin Libya bacağını gerçekleştirmek için yapılmıştı. Türkiye’deki iktidar ise bu projeye eş başkanlık yaptı ve bu projenin değirmenine, kraldan çok kralcı davranarak su taşıdı. Hem de tarihimize ihanet ederek, çıkarlarımızın ve güvenliğimizin tam karşısındaki cephede yer alarak!
Atatürk, bu ihanetin gerçekleştiği tarihten 100 yıl önce, yani 1911’de, arkadaşları ile beraber kaçak yollardan Libya’ya gidiyor, Derne merkezli olarak, çok zor şartlar altında Müslüman Araplarla birlikte omuz omuza emperyalizmin o günkü oradaki temsilcisi İtalyanlara karşı aslanlar gibi savaşıyor. Bu tarihten 100 yıl sonra, yani 2011’de “Siyasal İslamcı” ve “Yeni Osmanlıcı” olduğunu saklamayan AKP iktidarı ise emperyalizmle işbirliği içinde olarak Kaddafi’nin devrilmesi projesine yardım ve yataklık yapıyor ve Müslümanların kafasına bomba yağdırılsın diye Sidra Körfezi’ne gönderilen NATO güçlerinin başında bulunan İtalyan Amiral emrine beş harp gemisi gönderiyor ki; bu Kaddafi, 1974’de Kıbrıs Barış Harekatı sırasında bize yardım etmişti!
Zamanında Bugünü Öngörmüş ve Uyarmıştık!
Bugün Libya’da var olan kaosta, fiili bölünmede ve iç savaşta ülkemizdeki iktidar da sorumluluk sahibidir. Biz bu günü 2011’de görmüş ve uyarmıştık. 28 Ekim 2011 tarihli “Sirenayka, Trablus, Fizan” başlıklı köşe yazımızda şöyle demişiz: “Artık Libya eskisi gibi olmayacaktır. Kabileler arasında iç savaş, kan davası, yok olan istikrar ve büyük bir güç boşluğu hüküm sürecektir. Batı bir yandan ülkenin zenginliklerini yağmalarken, diğer taraftan ise bu kavgada hakem, arabulucu ve polis rolü oynayacaktır.
Sonunda emperyalizmin en klasik oyunu devreye girerek ülke parçalanacaktır. Bölünmenin tarihsel arka planı eski Yunan kolonilerinden, Roma’dan ve biraz da Osmanlı’dan gelecektir. Sirenayka (Libya’nın doğu kıyı bölgesi), Trablus (batı kıyı bölgesi) ve Fizan (güney bölgesi) olmak üzere 3 yeni ülke oluşacaktır. Kaos ve iç savaş bunun için gereklidir.” Gördüğünüz gibi bugünü öngörmüş ve hatta oluşacak üç ülkenin adını bile vermişiz. Bu konudaki yazılarımıza istediğinizde internetten ulaşıp okumanız mümkündür.
Bu İktidarla Mümkün Değil!
Bugün iktidar, Libya iç savaşında taraftır. Bu yüzden Libya’nın yüzde 76’sını kontrol eden, hatta güney (Tebular) ile müttefik olduğu için neredeyse yüzde 94’ünü kontrol eden General Hafter, Türkiye’ye düşman! Rusya’yı da arkasına alan ve Türkiye’yi iktidarı yüzünden düşman olarak gören Hafter, Trablus’a çok yaklaştı. Eğer Trablus düşerse, nelerin olabileceğini kestirebiliyor musunuz? Bizim anlaşma kadük olur ve aleyhimize anlaşma çıkar.
Demem o ki; bu iktidarla Akdeniz’de hakkımız olan Mavi Vatan hedefine ulaşmamız çok zor. İktidar gerçekten ülkemizin çıkarları, güvenliği ve Akdeniz’deki Mavi Vatanımızın peşinde olsaydı; İhvan ve Hamas aşkını bırakır, Suriye’nin PKK’sı konumundaki radikal unsurlarla işbirliğinden uzaklaşır, antisemitik (Yahudi düşmanı) söylemlerden vazgeçerek İsrail ve Yahudi Diasporasının ülkemize olan düşmanlığını bitirir, Mısır, Suriye ve İsrail ile ilişkileri normalleştirerek masaya oturur ve deniz yetki alanları sorunlarımızı çözerdi.
Bu aslında mümkün ama bu iktidarla, bu iktidarın çağdışı dünya görüşüyle ve nitelikleri çok çok sınırlı diplomatları ile gerçekten imkânsız. Görünen o ki; ülkemiz için en büyük ihtiyaç; acilen iktidar değişikliğidir.