İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat Havalimanı yakınında bir ABD saldırısı sonucu öldürülmesi durup dururken olmadı. Durumu anlayabilmek için öncelikle büyük resme bakmak lazım.
Türkiye’nin güneyinde İran’ı, Suriye’yi, Lübnan’ı ve daha güneyde Yemen’i içine alan büyük coğrafyada neredeyse mini bir dünya savaşı var. Bu savaşta kimin eli kimin cebinde, kim kiminle ne kadar müttefik, kim kimin vekâlet savaşçısı, cephe ve emniyetli bölge neresi, asker kim, sivil kim, savaşçı kim belli değil. Ayrıca; bu savaşta sadece ateşli silahlar yok. Medya, hukuk, yaptırımlar, psikolojik harekât, algı operasyonları, siber saldırılar ve enerji savaşları bu süren savaşın diğer cepheleri. Bu savaş, zaman zaman artan ve azalan yoğunlukta olmak üzere uzun süredir devam ediyordu. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi gerginliği daha da arttırdı ve yayılma ve kontrolden çıkma riskini de beraberinde çoğalttı.
İran’ın En Büyük Suçu
Halen devam eden bu savaşın genel olarak iki tarafı var. Birincisi İran, ikincisi ise ABD ve İsrail’den oluşuyor. Bu savaşın esas nedeni ise; Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Irak’a yapılan müdahale sonucunda oluşan istenmeyen yan tesirler. Bu yan tesirler; ABD’nin Irak’a müdahalesi sonucunda oluştu. İran artık Şiilik ve ABD hegemonyasına bölgesinde direniyor ve bu konudaki direnç noktalarına destek veriyor olması nedeniyle Tahran’dan Akdeniz’e, Hamas ile İsrail’in burnunun dibine, Şiiler üzerinden Körfez Ülkelerine, Suudi Arabistan’a, hatta Kızıldeniz girişine ve Husiler ile Yemen’e kadar uzanmıştır. İran’ın en büyük suçu; Ortadoğu bölgesinde hegemonyaya direniyor olması ve özellikle Suriye’de emperyalizmin tekerine çomak sokmasıdır.
Özellikle ABD ve İsrail, bu durumdan hiç hoşnut değil. İran’ın artan bu etkinliği ciddi bir Şii nüfusa sahip zengin körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan için de büyük tehdittir. Ayrıca İsrail’in en büyük korkusu; İran’ın sahip olduğu balistik füze kapasitesidir. Bu kapasite ile İsrail’in Dimona şehri yakınındaki Negev Nükleer Araştırma Merkezi’ni ve nükleer silah depolarını vurarak Çernobil ve Fukuşima benzeri bir felaket yaratabilir.
ABD’nin Haklı Gerekçesi Yoktu!
“İran hegemonyaya direniyor ve söz dinlemiyor, bu nedenle ona saldırmak istiyoruz” denmesi mümkün değil. Dünya kamuoyunu ikna edebilecek ahlaki bir neden gerekli. “İran’ın nükleer silah üretmek peşinde olduğu, bölgenin güvenliğine tehdit teşkil ettiği ve bu durumun Batı çıkarları açısından kabul edilemez olduğu” söylemleri işte bu nedenle var.
ABD, Mayıs 2018 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi, Almanya ve İran arasında 2015’te imzalanmış olan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş ve Ortadoğu’da gerilimi arttıracağını bir anlamda ilan etmişti. ABD’nin, 2015’de İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesinin hiçbir haklı gerekçesi yoktu. Zaten bu anlaşmada imzası olan İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve Almanya’nın anlaşmanın sonlandırılması yönünde bir isteği ve rızası da yoktu. Başından itibaren anlaşmaya İsrail muhalefet ediyordu ve sonunda emeline ulaştı. Bu işten memnun olan ikinci ülke de dünyanın karanlık ve terör destekçisi rejimi ile yönetilen ülkesi Suudi Arabistan’dı.
İran’da Ekonomi Çok Kötü
2018'den beri ABD yaptırımlarının tedricen artan etkisiyle İran petrol ihracatının yüzde 90'ını kaybetti, para birimi düştü, enflasyon yüzde 40'ı geçti, yaşam şartları halk için ağırlaştı ve genel ekonomik durum çok kötüleşti. Daha bir kaç gün önce medyada, İran’ın çok acil olarak petrol gelirlerindeki 200 milyar dolarlık azalma nedeni ile krediye ihtiyaçları olduğu haberleri vardı. Ama ABD'den korkanlar, özellikle Batı, İran’a kredi vermeye yanaşmıyordu.
Kasım 2019’da akaryakıt fiyat artışını takiben, yaşam şartlarındaki zorluklar, eşitsizlik, yolsuzluk ve ayrımcılığa karşı ülke çapında yaygın protesto eylemleri başladı. Sert tedbirler ve kalabalıklara acımasızca müdahaleler eylemlerin sonunu getirmedi, çok sayıda protestocu yaşamını kaybetti ve olaylar bu son gerginliğe kadar durulmamıştı.
Öfke ve Tepki ABD’ye Yöneldi
İran yönetiminin başı yalnızca İran’daki protesto eylemleri nedeni ile ağrımıyordu. İran’ın etkin olduğu Lübnan ve Irak’ta da İran’a karşı tepki vardı ve protesto eylemleri yapılıyordu. İşte tam bu gelişmeler yaşanırken 2 Ocak 2019’da Kasım Süleymani’nin öldürülmesi; İran’ın imdadına yetişti, adeta ilaç gibi geldi ve İran yönetimine yönelik içteki ve dıştaki tepkiyi ve öfkeyi ABD’ye doğru yöneltti.
Kasım Süleymani, İran için önemli bir komutandı. Dini lider Ayetullah Hamaney’e çok yakındı, 10 yılı aşkın süredir Irak, Suriye ve Lübnan’daki İran Devrim Muhafızları’nın ve Şii milislerin liderliğini yapıyordu. IŞİD’in bertaraf edilmesinde ve Suriye’deki savaşta gösterdiği başarıları ve geçmişteki İran-Irak savaşındaki yararlılıkları nedeniyle İran ve Şiiler için bir kahramandı. Hatta ileride İran Cumhurbaşkanlığına bile aday olabileceği söyleniyordu.
ABD Büyük Hata Yaptı!
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ile İran’dan, en yetkili ağızlar da dâhil intikam mesajları gelmeye başladı ve gerginlik bölgede tavan yaptı. Tahran’da, Bağdat’ta ve Lübnan’da Süleymani lehine ve ABD aleyhine gösteriler başladı. İran’ın Kum kentindeki Cemkeran Camiinin kubbesine intikam anlamına gelen kırmızı bayrak çekildi.
ABD’nin Kasım Süleymani’yi öldürme kararı, kendi çıkarları ve hedefleri açısından da çok yanlıştı. Bu saldırı İran’a taktik ve durumsal üstünlük sağladı ve İran yönetimi üzerindeki öfkenin ABD üzerine yönelmesine imkân sağladı. Geçmişte ABD Başkanı Obama, Kasım Süleymani’ye yönelik böyle bir suikast emrini vermekten kaçınmıştı. Bu saldırıdan sonra da ABD’de Demokratlar, Trump’ın Süleymani’yi bir saldırı ile öldürtmesini eleştiriyorlar. ABD’de bu yılın sonunda başkanlık seçimi varken, Trump yönetiminin İran’a müdahalenin önünü açacak bir tırmanmayı tetiklemek peşinde olmadığını değerlendiriyorum. Yani bu saldırı emri ABD için stratejik bir hatadır. Dün (5 Ocak 2020), Irak Meclisi tarafından alınan ABD güçlerinin Irak’tan çıkarılması kararı da bu hatanın sonucudur.
ABD-İRAN Savaşı Olarak Kalmaz, Yayılır!
Şu an bölge çok gergin. Gerginlik kontrol edilemez de tırmanırsa sıcak bir savaşa evrilebilir ama hiç şüpheniz olmasın, bu savaş Türkiye’nin de dâhil olduğu bütün bölgeyi içine alır ve sadece ABD-İran savaşı olarak kalmaz. Öncelikle İranlı yöneticiler sağduyularını ve itidallerini kaybetmemeli, öfkelerini ve karşı hamlelerini buna göre hesaplayarak durumu savaşa doğru tırmandıracak girişimlerden uzak durmalıdırlar.
İranlı yöneticiler bilmelidir ki; bu savaşı kazanamazlar, buna imkân ve ihtimal yok. Böyle bir savaşta yapabilecekleri tek şey; karşı tarafa zarar vermek, karşı tarafın maliyetini yükseltmek ve onları “Pirus Zaferi” durumuna sokmaktır. İran üzücü de acı da olsa Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonucundaki gelişmelerden kazandı. Doğru işler yaparsa daha da kazanır! Eğer tırmandırır ve nerede duracağını bilemezse kaybeder. Tabii ki bölgemiz de kaybeder, Türkiye de çok zarar görür. Bu nedenle Türkiye; söylemleri ve girişimleri ile ABD-İran gerginliğini azaltacak ve kontrol altında tutacak işlerin içinde olmalıdır. Bugüne kadar yaptıklarını tekrarlarsa bu çok yanlış olur.