Genel

İsrail, "Dahiye Doktrini"ni bir kez daha Beyrut'un güneyinde uyguluyor

- Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sami Nadir: - "1982'deki işgal nedeniyle Lübnan'ın güneyinde kalan pek çok Şii, Beyrut'un güney banliyösüne yerleşmek için tamamen tahrip edilmiş köylerini terk etmişti" - Savaş fotoğrafçısı Remzi Haydar: - "Eğer savaş günde ortalama 10-15 binanın hedef alındığı şu anki tempoyla devam ederse büyük bir felaket yaşanacaktır"

Abone Ol

BEYRUT (AA) - FARUK HANEDAR - İsrail, "çıkarları için hedef gözetmeksizin saldırı" anlamına gelen "Dahiye Doktrini"ni Gazze'den sonra bir kez daha Lübnan'ın başkenti Beyrut'un güneyindeki Dahiye bölgesinde uyguluyor.

Hizbullah'ın kalesi olarak bilinen Dahiye, 23 Eylül'den bu yana İsrail'in yoğun bombardımanına maruz kalıyor.

Bu kapsamda 1992'de Abbas Musevi'nin öldürülmesiyle onun yerine geçen ve 22 yıl boyunca Hizbullah'ı yöneten Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah da 27 Eylül'de konutuna düzenlenen saldırı sonucunda öldürüldü.

Hizbullah lideri Nasrallah'ın dışında, başta onun yerine örgütün başına geçmesi beklenen Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin olmak üzere komuta kademesinden üst düzey birçok isim, Dahiye'de İsrail'in hava bombardımanının hedefi oldu.

İsrail, Beyrut'un güneyindeki Dahiye'ye yönelik saldırılarını son günlerde yoğunlaştırırken geçen hafta bölgeye 50'nin üzerinde şiddetli hava saldırısı düzenleyerek birçok binayı yerle bir etti.

- "İsrail işgali, bir direniş hareketi olarak Hizbullah'ın ortaya çıkmasına sebep oldu"

Beyrut'un güneyi Dahiye hakkında AA muhabirine konuşan Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sami Nadir, Arapça "dahiye" kelimesinin "banliyö" anlamına geldiğini belirterek Beyrut'un güneyinin bu sebeple "Dahiye" olarak isimlendirildiğini söyledi.

Nadir, İsrail'in 1982 yılında Filistin Kurtuluş Örgütünü bitirmek için Lübnan'ı işgal ettiğini hatırlatarak "İsrail işgali, bir direniş hareketi olarak Hizbullah'ın ortaya çıkmasına sebep oldu." dedi.

Dahiye'nin Hizbullah'ın kalesi haline gelişine dair ise Nadir şöyle devam etti:

"Bu da bize İsrail'in bugün, yaklaşık 40 yıl önce yaratılmasına yardımcı olduğu bir sorunla başa çıkmaya çalıştığını gösteriyor. 1982'deki işgal nedeniyle Lübnan'ın güneyinde kalan pek çok Şii, Beyrut'un güney banliyösüne yerleşmek için tamamen tahrip edilmiş köylerini terk etmişti."

- "Bu savaş diğer tüm savaşlardan çok farklı"

İsrail'in 1982'deki işgalinin ardından başta Şiiler olmak üzere yerinden edilmiş kişilerin kurduğu bölge olan Dahiye, 2006'daki İsrail-Hizbullah savaşından da en çok etkilenen yerdi.

Daha önce AA'nın da aralarında bulunduğu dünyanın önde gelen haber ajansları için çalışan savaş fotoğrafçısı Remzi Haydar, "Bugün yaşadığımız savaş geçmiş tüm savaşlardan farklı. Ben ülkedeki 1982, 1996 ve 2006 savaşının yanı sıra Irak savaşı, Yemen gibi birçok yerde görevler yaptım. Ancak dediğim gibi bu savaş diğer tüm savaşlardan çok farklı." ifadelerini kullandı.

Haydar, teknolojinin gelişimiyle savaşların da değiştiğini belirterek basın mensuplarının hareketinin kısıtlandığını ve özellik İsrail'in gazetecilere yönelik hareket özgürlüğüne asla müsaade etmediğini, Lübnan'da 4 gazetecinin İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybettiğini dile getirdi.

- "Dahiye'nin yüzde 20'sinin son savaşta yıkıldığını söyleyebiliriz"

Dahiye'de 2006 savaşında yaşanan yıkım ile bugünkü yıkım arasındaki farka ilişkin konuşan Haydar şunları söyledi:

"2006'da yıkım vardı, ancak bugünkü daha büyük. Ayrıca Dahiye de 2006 yılına göre daha büyük. İnsanlar bunu pek fark etmiyor. Yeni yapılaşmalar var ve bunlar yavaş yavaş yıkılıyor. Yani Dahiye'nin yüzde 20'sinin son savaşta yıkıldığını söyleyebiliriz. 2006 yılında belirli bir alan vardı ve o alan tamamen yıkılmıştı.

Ancak bugünkü yıkım Dahiye'nin her yerine ve her köşesine uzanmış. Eğer savaş günde ortalama 10-15 binanın hedef alındığı şu anki tempoyla devam ederse büyük bir felaket yaşanacaktır."

İsrail ile Hizbullah arasında 2006'da yaşanan savaşa nazaran bugün insanların bölgeyi terk etmesi nedeniyle Dahiye'de can kaybının az olduğunu ifade eden Haydar, Dahiye ve ülkenin güneyinde yerinden edilenler dahil herkesin herhangi bir ateşkes durumunda, tıpkı 2006'da olduğu gibi hiç beklemeden evlerine dönüş yolunu tutacağını savundu.

- Dahiye Doktrini: Orantısız güç kullanımıyla sivillerin ve sivil altyapının kasıtlı olarak hedef alınması

Havadan ve denizden yaptığı saldırılarla 2006'da bölgenin altyapısını yerle bir eden İsrail'in, gerçekleştirdiği bu büyük yıkım, orantısız güç kullanımıyla sivillerin ve sivil altyapının kasıtlı olarak hedef alınmasını öngören askeri bir doktrin olarak "Dahiye Doktrini" adıyla takdim edildi.

Dönemin İsrail Ordusu Kuzey Kuvvetleri Komutanı, bugünün Knesset Üyesi Gadi Eisenkot, Dahiye'de olanlardan 2 yıl sonra Ekim 2008'de İsrail'in Yediot Ahronot gazetesine verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:

"2006'da Beyrut'un Dahiye semtinde olanlar, İsrail'e ateş açılan her yerde olacak. Orantısız güç uygulayacağız, orada büyük hasar ve yıkıma yol açacağız. Bizim bakış açımıza göre, bunlar sivil bölgeler değil, askeri üsler. Bu bir öneri değil, bu bir plan ve onaylandı."

Daha sonra genelkurmay başkanlığı ve bakanlık da yapan Eisenkot'un, söz konusu röportajda bahsettiği plan "Dahiye Doktrini" olarak literatüre girerken bugün Beyrut'un güneyinde ve hemen hemen tüm Lübnan'da yaşanacakların da ipucunu verdi.

- Dahiye Doktrini, Gazze'de de uygulandı

Dahiye Doktrini, 2008, 2012, 2014 ve en sert göstergesi olarak 7 Ekim 2023 sonrası gibi birçok dönemde Gazze'de uygulandı.

Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Nadir, doktrini şu sözlerle anlattı:

"Dahiye Doktrini, saldırganlığını tekrarlamaması için rakibinizi caydırmak amacıyla ona büyük bir hasar vermeniz, büyük bir darbe vurmanızdır. Bu doktrin ilk kez 2006 yılında Dahiye'ye karşı kullanıldı ya da uygulandı."

İsrail'in Dahiye'ye yaptığı bu saldırıların, Hizbullah'ı 10 yıl kadar caydırabildiğini belirten Nadir, "Ama daha sonra Hizbullah, yeniden güçlü bir örgüt olarak ortaya çıktı. Suriye savaşına dahil olduktan sonra önem ve ölçek olarak büyüdü." ifadelerini kullandı.

    - Uluslararası hukukun ihlali

    Orantısız güç kullanımını ve savaş suçu olan sivillerin ve sivil altyapının hedef alınmasını açıkça yasaklamasına karşın İsrail tarafından uygulanan bu doktrin, uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak görülüyor.

    Önemli insan hakları sözleşmelerinden olan 4. Cenevre Sözleşmesi'nin 51. Maddesi, "Beklenen somut ve doğrudan askeri avantaja kıyasla aşırı olacak şekilde, tesadüfi sivil can kaybına, sivillerin yaralanmasına, sivillerin kullanımında olan nesnelerin zarar görmesine veya bunların bir kombinasyonuna neden olması beklenebilecek" saldırıları yasaklıyor.

    İsrail ise bu yasağı birçok kez çiğnerken 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze ve Lübnan'da da benzer şekilde yasağı ihlal etmeyi sürdürüyor.