7 Ekim 2023 öncesinde ABD, stratejik hedefleri açısından üç bölgeye odaklanmış durumdaydı. Bu bölgeler öncelik sırasına göre; Hint-Pasifik Bölgesi, Avrupa Bölgesi ve Körfez Bölgesi idi. Hint-Pasifik Bölgesinin birincil derecede önemli olmasının nedeni Çin. Çünkü ABD; Çin’in yükselişini durdurmaya ve çevrelemeye (Containment Strategy) çalışıyor ve silahlı kuvvetlerinin yüzde 60’ı ile bu bölgede konuşlanma hedefini belirlemiş durumda. Avrupa Bölgesi’nin nedeni; Rusya’ya karşı Ukrayna üzerinden yürütülen vekalet savaşı. Körfez Bölgesi’nin nedeni ise petrol.
7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısının sonrasında ve İsrail’in yaptığı ve halen devam eden misilleme ile ABD’nin öncelikleri şaştı ve her geçen gün daha fazla olmak üzere Ortadoğu bataklığına gömülüyor. Ama bu ABD’nin değil, İsrail’in tercihi. Çünkü ABD ile İsrail arasında, karşılıklılık ilkesi ile yürüyen bir ilişki hiç olmadı. Bu geçmişte de böyleydi. ABD ve İsrail’in çıkarlarının örtüştükleri durumlarda zaten sorun yok. Çıkarlarının çeliştiği durumlarda da her iki ülke İsrail’in çıkarlarının gerektirdiği rotada birleşiyorlar veya birleşmek zorunda kalıyor. İsrail bu gücü ABD’de yaşayan ve medyanın, üniversitelerin, finans sektörünün ve küresel ölçekte dev şirketlerin sahipleri olması nedeniyle örgütlü Yahudi Diasporasından ve onun lobi gücünden alıyor.
Netanyahu Başkanlık Seçimlerini Kullanıyor
Bugün İsrail; Gazze’yi soykırım ölçeğinde yakıp yıkıyor, aynı şeyi Lübnan’da yapmaya çalışıyor, ateşkese ve barışa yanaşmıyor ve hatta İran’ı kışkırtarak bölgesel bir savaşı tetiklemeye çalışıyor. ABD ise İsrail’e koşulsuz olarak ekonomik, teknolojik ve lojistik destek vermeye devam ediyor. Esasında ABD bu savaşı durdurmak istiyor ama İsrail’e dur diyebilecek bir siyasi gücü yok. Netanyahu, adeta Biden yönetimini esir almış durumda. Ayrıca 5 Kasım’da ABD’de yapılacak olan başkanlık seçimi; Biden yönetiminin Netanyahu’ya karşı hareket serbestisini kısıtlıyor. Çünkü başkanlık seçiminde Yahudi Lobisi’nin desteğini alabilmek uğruna Cumhuriyetçilerin adayı Trump ve Demokratların adayı Harris arasında İsrail’e kim daha fazla destek olur veya olacak bağlamında kontrolden çıkmış karşılıklı bir istismar var. Yani ABD’li siyasetçiler seçilmek uğruna ABD’nin çıkarlarını geri plana itiyorlar.
İsrail şu anda Gazze ve Lübnan olmak üzere iki cephede savaşıyor ve İran ile üçüncü bir cephe açarak savaşı bölgeselleştirmek ve ABD’yi direkt olarak sıcak savaşın içine çekerek bir oldu bitti yaratmaya çalışıyor. İsrail’in savaşı büyütmek istemesinin başat nedeni; bugüne kadar belirledikleri hedeflere ulaşamadıkları gibi başlarına büyük belalar açmış olmalarıdır.
İsrail Hedeflerini Gerçekleştiremedi ve Başına Belalar Açtı
- Gazze’de taş taş üstünde bırakmadı, 45 bin Filistinli sivili öldürdü. Gazze’yi açlığa mahkum etti ama Hamas’ı hala yenemedi ve Gazze’yi tahliye ettiremedi.
- Rehineleri geri alamadı.
- Hizbullah’ın lideri Nasrallah ve en üst düzey komuta kademesinin yüzde 80’ini öldürmesine rağmen Hizbullah’ın direncini kıramadı, İsrail’in kuzeyine yönelik SİHA, füze ve roket saldırılarını engelleyemedi, hala Litani Nehri güneyine yönelik kara harekâtını denemesine rağmen başlatamadı.
- Yemen’deki Hussiler’i başına bela etti, Kızıldeniz’deki deniz trafiği sekteye uğradı, Kızıldeniz’deki Eliyat Limanı ölü şehir haline geldi.
- İsrail’in kuzeyine yapılan saldırılar nedeniyle kuzeyde yaşayan 100 bin İsrailli güneye göç etti.
- Dünya’da Yahudiler için en güvenli yer İsrail’dir miti yıkıldı, savaş nedeniyle 500 bini aşan sayıda İsrail vatandaşı ülkeyi terk etti ve bu durum hala devam ediyor.
- Bitmeyen savaştan İsrail vatandaşları da memnun değil ve Netanyahu iç cephede de kaybediyor.
- İsrail’in yaptıkları nedeniyle tüm Dünya’da antisemitizm yükseliyor.
İsrail İran’a Yönelik Misilleme Yapma Peşinde
Esasında ne ABD ne de İran birbiriyle direkt olarak savaşmak istiyor. Ama ABD, İsrail’in yaratacağı bir fiili durum ile kendini İran ile savaş halinde bulabilir. Özellikle 5 Kasım’a kadar geçecek süre çok kritik. Böyle bir gelişme ABD’nin uzun yıllar boyunca Ortadoğu bataklığına girmesi demektir. ABD, Çin’i çevrelemeye çalışıyor. Bu kapsamda Pasifik’te Endonezya ve Malezya’ya ihtiyacı var. Ama bu iki ülke ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da yaptıklarından memnun değiller. Ayrıca Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin bugüne kadar sürdürdüğü ikiyüzlü siyaset, bölgenin savaşa sürüklenmesi ile imkansız hale gelir. Bununla beraber, İran’a yönelik bir müdahale; İran’ın Hürmüz Boğazını kapatması ile günlük 12 milyon varil petrolün dünya pazarlarına çıkamamasına, petrol fiyatlarının çok yükselmesine ve küresel ekonomik dengenin altüst olmasına neden olabilir. Kaldı ki; İran’a yönelik bir müdahalede Körfez Ülkelerinin hava sahalarını ve ABD üslerini kullandırması durumunda -ki ister istemez bu olacaktır- bu İran’ın Körfez Ülkelerinin petrol tesislerini de kapsayan bir misilleme yapması sonucunu doğuracaktır.
İran, İsrail’in kışkırtmaya yönelik saldırılarına karşı en son misillemesini 1 Ekim’de 180 adet balistik, seyir ve hipersonik füze ile yapmıştı. Şu anda İsrail, buna karşı bir yanıt verme planı yapıyor. ABD ise daha kontrollü ve tırmanmayı tetiklemeyecek bir yanıt vermesi için İsrail’i ikna etmeye çalışıyor. ABD olmadan, stratejik derinliğe sahip büyük bir ülke olan İran’a İsrail’in büyük bir zarar vermesi mümkün değil. İran’ın nükleer tesisleri de toprağın derinliklerine gömülü olduğu için zarar veremese bile İran’ın elektrik santrallerini, petrol ve alt yapı tesislerini vurabilir. Ama ABD olmadan İsrail bunu da yapamaz.
Dolphin Sınıfı Denizaltılarla Körfezden Saldırı
İsrail’in İran’ın Şam’daki diplomatik misyon binasına yaptığı saldırı, Tahran’da Hamas’ın siyasi lideri Haniye’ye gerçekleştirdiği suikast ve Nasrallah’ın öldürülmesi gibi kışkırtıcı nitelikteki hiçbir operasyonunun öncesinde ABD’yi bilgilendirmediğini ABD’li yetkililerin açıklamalarından biliyoruz. Bu da gösteriyor ki; İsrail, ABD’yi savaşın içine sokacak bir fiili durum peşinde.
Bu gelişmeler ve misilleme bekleyişi, İsrail’in ABD’nin bilgisi ve kontrolü dışında Körfez’e sokacağı Dolphin sınıfı denizaltıları vasıtası ile İran’ın nükleer tesislerini hedef alabilecek bir nükleer başlıklı füze saldırısı ihtimali ve endişesini akla getiriyor. Şu anda ateşkes ve barış olsaydı yargı önünde hesap vermek zorunda kalacak olan, bugüne kadar siyasi ve askeri hedeflerine ulaşamayan, İsrail halkına verdiği sözleri tutamayan ve yanında aşırıcı sağcı ve mitolojik metinlerin hayaline kapılmış radikal dinci siyasetçilerin yer aldığı bir lider olan Netanyahu’nun böyle bir çılgınlık peşinde olabileceği şüphesi oluşmaktadır.
Samson Seçeneği; İsrail’in son çare olarak nükleer silahlarla misilleme yapma stratejisidir. Samson ismi; tapınağın sütunlarını parçalayan, çatıyı yıkan ve kendisini ve onu esir alan binlerce Filistinliyi öldüren İncil’deki İsrailli yargıç Samson’a bir göndermedir. Umarız; böyle bir delilik olmaz!