2022’nin hem ülkemiz hem de yerküremiz için iyi şeyler getirmeyeceğini dilimizin döndüğü kadar anlatmaya çalışmıştık. Tabii ki böyle bir öngörüde bulunabilmemiz kehanet gücümüzden değil, gerek ülkemizdeki gerekse bölgesel ve küresel ölçekteki gelişmeleri takip ediyor ve müktesebatımız ölçüsünde analiz ediyor olmamızdan kaynaklanıyordu.
İlk kriz Kazakistan’da patladı. Akaryakıt fiyatlarına yapılan zamlar sonrası patlayan toplumsal öfke ve kısa sürede yayılarak büyüyen olaylar neticesinde çok sayıda sivil ve güvenlik görevlisi yaşamlarını kaybetti. Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev protestolarda “yabancı güçler tarafından eğitilen teröristlerin” rol oynadığını iddia etti ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) yardıma çağırdı. Şu anda Rusya, Belarus, Ermenistan, Tacikistan ve Kırgızistan’dan gelen askeri birlikler Kazakistan’da görev yapıyor. Hükümetin zamları geri almasına ve istifa etmesine rağmen toplumsal öfke durmadı, devlete karşı isyana doğru evirildi.
Darbeciden Yana Tavır Koydular
Allah aşkına; ülkemizdeki iktidar Kazakistan’daki olaylar konusunda ne diyor? Tarafını belirtti mi? Açıklamalar ne kadar ortadan ve ne şiş yansın ne kebap misali ikircikli, değil mi? Kimden yana olacağını bilemiyor. Zamlar ve kötüleşen ekonomik durum nedeniyle toplumsal öfkenin içindeki Kazak halkından yana olsa Türkiye’de toplumsal öfke açısından halkın benzer durumda olması kendisini endişelendiriyor. Kazak yönetiminden yana olsa ve yardım için asker ve polis göndermeyi teklif etse bu sefer de Biden ve ABD yönetimini iyice karşısına alacak.
Aynı, geçen yıl 6 Ocak 2021’de ABD’de Trump’ın seçimi kaybetmesine rağmen iktidarı vermemek adına yaptığı darbe girişiminde gördüğümüz ikircikli durumu gibi. Tüm dünyanın bunun bir darbe girişimi olduğunu söylemesine ve seçimi kazanan Biden’dan yana tavır almasına rağmen iktidar “ABD Kongre Binasının göstericiler tarafından basılması teşebbüsüne kadar varan iç gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz” açıklamasını yaptı. Çünkü seçim öncesinde Trump destek vermişti ve kendi siyasi bekası açısından onun kazanmasını istiyordu. Bununla beraber; seçimi kaybettiğinde iktidarı vermemek gibi bir davranışı kendisi de düşündüğünden ABD’deki darbe girişimine karşı net bir tavır ortaya koyamamıştı.
Bardağı Taşıran Son Damla
Kazakistan’ın yüzölçümü 2,7 milyon km². Yaklaşık olarak Türkiye yüzölçümünün dört katı büyüklüğünde bir ülke ama nüfusu 19 milyon. Neredeyse İstanbul’un nüfusu kadar! Demografik olarak baktığımızda ise Kazakların nüfustaki oranı yüzde 70, yüzde 20’si de Rus’lardan oluşuyor. Kazakistan bağımsızlığını ilk kazandığında Kazakların oranı yaklaşık yüzde 40’dı. Kalan yüzde 60 ise büyük çoğunluğu Rusya olmak üzere Almanya, Ukrayna, Belarus ve diğer kökenlerden gelenlerden oluşuyordu. Göçlerle bu oran azaldı. Ama daha da azalmasını Rusya desteklemiyor ve istemiyor. Demografik yapıdaki bu nazik durum Kazakistan’ı hep dengeli bir siyasete zorlamıştır. Aksi takdirde Ukrayna’nın başına gelenlerin daha beteri başına gelebilirdi.
Hiç şüphe yok ki Kazakistan’da meydana gelen olayların temelinde halkın yönetimden hoşnutsuzluğu, genel ekonomik durumun kötülüğü, gelir dağılımında gittikçe artan düzeydeki dengesizlik, yaygın yolsuzluk ve bu anlamda büyüyen halkın öfkesinin bardağı taşıran son damla olan zamlarla patlama noktasına gelmesi var. Olayların hala dinmemesi ve evirilerek devlete karşı bir isyana dönüşmesinin altında ise tabii ki başka nedenler de var.
Büyük Güçler İçin Rekabet Alanı
Kazakistan, zengin petrol ve doğalgaz yatakları, kıymetli doğal madenleri ve uçsuz bucaksız toprakları ile Orta Asya’nın, hatta Asya’nın kalbi durumundadır. Kazakistan imkânları ve jeopolitik konumu nedeniyle hem cazibe merkezi hem de büyük güçler için bir rekabet alanıdır. Kazakistan’ın özellikle büyük güçler için rekabet alanı olması, bu ülke üzerinde gerginliğin artmasına ve iktidara yönelik hoşnutsuzluk üzerinden tetiklenen sosyal patlamanın kışkırtmalarla kısa sürede büyüyüp devlete karşı isyana dönmesine neden olmuştur.
Hâlbuki Kazakistan, yakın zamana kadar dışarıdan bakışla tarım, ulaşım, enerji, şehircilik, alt yapı yatırımları, kültür ve bilim çalışmaları ile istikrarlı ve güvenli bir ülke konumundaydı. Yolsuzluk ve rüşvet ise yalnızca Kazakistan değil bugün yardıma çağırılan Rusya, Ermenistan, Beyaz Rusya dâhil tüm eski Sovyetler Birliği ülkeleri için geçerli.
Rusya da Çin de Memnun Olmadı
Kazakistan’ı bağımsızlığını kazandığı günden itibaren 29 yıl yöneten Nazarbayev bugün başaramadıkları ve yanlışları üzerinden eleştirilse de iktidarı süresince çok önemli işler yaptı. Bunların en önemlisi; Kazakistan’ın Ruslara avantaj sağlayan demografik yapısının zorluğuna rağmen Rusya ile dikkatli ve dengeli bir siyaset yürütmesi ama aynı zamanda daha bağımsız olabilmek adına zamana yayılan önemli hamleler yapmasıydı. Ayrıca Atatürk’ün yaptığı gibi aydınlanma ve çağdaşlaşma temelinde bağımsız bir Kazakistan’ın kurulması ve Kazak Uluslaşması için de çok gayret gösterdi.
Nursultan Nazarbayev’in önemli bir “kabahati” var. Türk Devletleri Örgütü’nün kurulmasında başrolü oynadı. Bu girişimden Rusya da Çin de memnun olmadı.
Aynı anlamsal içerikle ve daha güçlü bir ifadeyle bu söz Kazakistan için de söylenebilir. Kazakistan Tanrı’ya ne kadar yakındır bilemem ama kuzeyinde 17 milyon km² yüz ölçüme sahip Rusya’ya ve doğusunda 9,5 milyon km² yüz ölçüme ve 1,4 milyar nüfusa sahip olan Çin’e çok yakın.
Kazakistan Kilit Ülke
Rusya, Kazakistan’ı kaybedilmiş ama her an bir bahane ile hiç değilse bir bölümünü ele geçirebileceği arka bahçesi ve nüfuz bölgesi olarak görüyor. Kazakistan’ın bağımsız politikalar uygulamasını ve Çin’le Kuşak Yol Projesi üzerinden kendi kontrolü dışında entegrasyona girmesinden de pek hoşlanmıyor. Rusya, ABD’ye karşı Çin’le ortaklık yapmasına rağmen Çin’in büyümesine ve ekonomik olarak genişlemesine şüphe ile bakıyor.
Çin, Kazakistan da dâhil olmak üzere Orta Asya’ya hala artmaya devam eden büyük nüfusu için hayat alanı olarak bakıyor. Hatta bu bakış açısı Rusya Federasyonu’nun nüfus yoğunluğunun çok düşük olduğu Ural Dağları’nın doğusu için de geçerli. Çin de Türk kimliği üzerinden entegrasyona karşı ve Uygur bölgesinin cazibe merkezi olabileceğinden çekiniyor. Çin, Kazakistan’da ve bölgede istikrar istiyor. Hedeflerine ekonomik güçle zaman içinde zaten ulaşabileceğini değerlendiriyor. Kazakistan, Çin’in Kuşak Yol Projesi’nde kilit ülke. Güzergâhın 2500 kilometrelik kısmı Kazakistan topraklarından geçiyor.
ABD’nin Amacı İstikrar Sağlamak Değil!
Kazakistan Meksika gibi ABD’ye yakın değil ama ABD Kazakistan ile çok yakından ilgili. Kazakistan’ın ABD’nin yakından ilgisine mazhar olmasının iki nedeni var. Birincisi zengin petrol, doğalgaz ve kıymetli maden yatakları, ikincisi ve daha da önemlisi Kazakistan’ın jeopolitik konumu ve ABD hedefleri açısından jeostratejik yeridir. ABD birincil öncelikle Çin’i, ikincil öncelikle Rusya’yı kuşatmaya, çevrelerini istikrarsızlaştırmaya ve Kuşak Yol Projesi’ni sekteye uğratmaya çalışmaktadır.
Kazakistan’da meydana gelen olaylar yatışmadığı takdirde Çin’e ve Rusya’ya karşı Afganistan’dan sonra ikinci istikrarsızlık alanı olacaktır. CIA’e yakınlığı ve danışmanlığı nedeniyle “Gölge CIA” olarak tanınan düşünce kuruluşu Stratfor’un sahibi olan stratejist George Friedman; “ABD, hep başka bir gücün yükselebileceği alanlarda istikrarı önlemek istemiştir. Hedefi istikrar sağlamak değil, istikrarsızlaştırmaktır. ABD’nin, Avrasya’da barışı sağlamaya dönük özel bir çıkarı yoktur. Çatışmaların amacı yeni bir gücün ortaya çıkışını engellemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmaktır” diyor.
Gerçekten Tesadüf mü?
Rusya tam Ukrayna ile uğraşırken, ikinci bir cephe de Kazakistan’da açıldı. Tam da önümüzdeki Çarşamba günü (12 Ocak 2022) düzenlenecek olan NATO-Rusya konseyi öncesinde. Belki de tesadüftür! Burada Rusya kırmızı çizgilerini bir defa daha ortaya koymayı ve NATO’dan genişlememe konusunda güvence istemeyi planlıyordu. Kazakistan’daki gelişmeler masada Rusya’nın pazarlık gücünü biraz kısıtlar. Yoksa ABD, Rusya’yı sıkıştırarak Çin’e karşı açıktan olmasa da bir yakınlık ve zımnen bir birliktelik peşinde mi? Sovyetler Birliğine karşı Çin’le bunu yapmışlardı! Amerikalıların akıllarından şimdi de bu geçiyor olabilir mi göreceğiz.
Banu Başak Ünver’in KDY’den çıkan “Kirli Kahraman” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.