Dünya çocuklar gününden (20 Kasım) bir gün önce UNICEF çok çarpıcı bir rapor yayınladı. Rapora göre, pandemi kaynaklı kesintileri rasyonel bir şekilde yapmaz isek önümüzdeki 12 ay içinde 2 milyon ek çocuk ölümü ve 200 bin ek ölü doğum vakası ile, 2.2 milyon çocuğumuzu kaybetmek trajedisi ile karşı karşıyayız.

BUGÜN : 2 MİLYON ÇOCUK KURTARABİLİRİZ!

Covid-19 salgınının başlamasından bu yana geçen yaklaşık bir yıllık süre sonucunda pandeminin çocuklar ve gençler üzerindeki etkisinin ne kadar yıkıcı olduğu daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Pandeminin başlangıcında Corona virüsünün çocuklara ve gençlere etkisinin düşük olduğunu öğrendiğimizde bütün yetişkinler olarak sevinmiştik. Çocuklarımıza bir şey olmayacaktı. İkinci dalgadan itibaren sayısız kere mutasyona uğrayan virüsün çocuklarımızı da etkilediğini gördük. Ancak sayılar hala düşük gibiydi ve çok az etkileneceklerini düşünüyorduk.

Pandeminin zaten her zaman var olan gelir dağılımı adaletsizliğini iyice derinleştirdiği, çocuklarımızı üç derin tehdit ile karşı karşıya bıraktığını gördük. Bu üç tehdit sırasıyla hastalığın doğrudan etkisi, temel hizmetlerin kesintiye uğraması ile artan yoksulluk ve buna bağlı eşitsizlik. Bu üç tehdit arasında en az etkisi olan ise hastalığın kendisi.

Bugün geldiğimiz noktada çocuklarımızı virüsün değil bizim etkilediğimiz ve hatta öldürdüğümüz, daha doğrusu kabul edilemeyecek sayılarda öldürebileceğimiz ortaya çıktı. Şiddetli küresel ekonomik durgunluk, çocukların yoksullaşmasına ve önceden de var olan eşitsizliklere artan oranda daha çok maruz kalmasına ve dışlanmalarına neden oluyor.

Bu yıl sonunda, 5 yaşın altında 6 ila 7 milyon fazladan çocuk aşırı zayıflık veya akut yetersiz beslenme sorunları ile karşılaşacak. Önlem alınmadığı halde bu durum önümüzdeki 12 ay boyunca 2 milyon ek çocuk ölümüne ve 200 bin ek ölü doğuma neden olacak.

Maliyetinin ne olduğuna bakılmaksızın bu ölümlerin engellenmesi için radikal kararlar alınması gerekiyor. Elbette ki insanlık olarak ellerimizi - daha önce benzeri görülmemiş - bu yaklaşan nesil kıyımının kanı ile yıkamak istemiyorsak. 

Diğer yandan bu çok ciddi kayıp riskinin yanı sıra pandemi nedeniyle okulların kapanması 743 milyon kız dahil olmak üzere tüm dünyadaki öğrencilerin neredeyse yüzde 90'ını etkiledi. Dijital öğrenme kaynaklarına ve ebeveyn desteğine eşit olmayan erişim, gençler arasındaki dijital uçurum ve eşitsizlikleri de arttırdı. Yine pandemi korumaları kapsamında sınırların kapatılması, artan yabancı düşmanlığı ve dışlanma, göçmen ve mülteci çocukları özellikle risk altına sokmaya devam ediyor. Son olarak pandemi önlemleri kapsamında eve kapanmalar kaynaklı olarak, cinsiyete dayalı şiddetin her üç ayda bir 15 milyon vaka artışına neden olacağı tahmin edilmektedir. Burada da özellikle kız çocukları en çok etkilenenler oluyor.

DÜN : PARA KAYBETMEYELİM, NESİL KAYBETSEK DE OLUR

Kayıp nesil alışkın olduğumuz bir tanımlama. Bugüne dek sosyal alandan edebiyata kadar birçok alanda kullanılmış kayıp nesil kavramı. Kayıp nesiller, belirli bir zaman diliminde yaşanan sert değişim ya da uygunsuzluk ortamlarının kaçınılmaz bir acı çıktısı. Bu değişimlerin ve uygunsuzlukların neredeyse hepsinin ortak gerekçesi ekonomik düzeni ayakta tutma veya sürdürme kaygıları.

Kayıp nesiller büyük ekonomik buhranların, savaşların alt üst ettiği yaşam süreçlerinin abideleri. Yazık ki neslin kaybı bu olumsuzluklara özellikle çocuklyuk ve gençlik dönemlerinde maruz kalınması ile gerçekleşiyor. Yani bugün dünyada yaşadığımız, pandeminin mazeret edildiği ekonomik buhran çocuklarımızı ve gençlerimizi derinden etkiliyor ve on yirmi sene sonrasının kayıp neslini oluşturuyor.

Kayıp nesiller küresel ve yerel ölçekte oluşabiliyor. Yerel ikonik örneklerinden biri “La Década Perdida” , sonrasında ortaya çıkan nesil. “Kayıp On Yıl” Latin Amerika'da 1980'lerde yaşanan mali kriz dönemine bir atama. Bazen bu terim, Meksika ve Guatemala'ya özel olarak da kullanılıyor. Ağırlıklı olarak ekonomik etkileri ile ele alınan bu kayıp on yıl takip eden yıllarda aynı coğrafyadaki nüfusun gelecceğini ve gelecek hayallerini de elinden alıp götüren bir süreci başlatıyor. Gelinen noktada bölgede hala sert eşitsizliklerin ve uygunsuzlukların yaşandığına ve bu durumun bir türlü çözülemediğine şahit oluyoruz.

Kayıp nesiller tarih boyunca cari sistemin de en önemli besin kaynağı olmuş. Gelecek ile ilgili rasyonel taleplerde bulunma kabiliyeti elinden alınmış olan kuşakların kandırılarak yönetilmesi de çok kolaylaşıyor elbette. Rahatlıkla sadece kendini kurtarmaya odaklanabilen bu pasifize edilmiş kuşaklar siyasetin her türlü manipülasyonuna karşı da savunmasız hale geliyor. Bu durum, kayıp neslin ekonomik, sosyal ve psikolojik alanda tüm davranışlarının kontrol edilebilmesini de mümkün kılıyor. Sosyal farkındalık önemseme ve küresel düşünme kabiliyetleri yok derecesine indirilabiliyor.

YARIN : NESİL YOKSA, “YARIN” DA YOK!

Kayıp neslin yetişkinliğindeki genel durumu “yönünü şaşırmış, başıboş, yönsüz bir ruh hali” olarak ifade ediliyor. Yani bizi gelecekte ayakta tutacak olan çocuk ve gençlerimizin durumu bu olacak. Bu ne çocuklarımız ne de kendimiz için isteyebileceğimiz bir şey değil. 

Bugün bizim korumamız altında olan çocukların ve gençlerin kayıp bir nesil olmaması için elimizden geldiğince çaba sarfetmeliyiz. UNICEF raporunu okumak iyi bir başlangıç olabilir. Bu sefer yazımın sonunda raporun referans linkini paylaşmayacağım. Çünkü bu rapora ulaşmak için yapacağınız sorgulamalarda, uğradığınız platformlarda, sitelerde ve her türlü durakta hepimize değer katacak çok kritik bilgiler ile karşılaşacağız. Ancak bir ipucu olması için – eğer makale için ayrılan alanda yer alması mümkün olursa – raporun kapağını sizinle paylaşıyorum.

Çocuklarımızın kayıp bir nesil olmasını, daha da önemlisi bir kıyıma uğramasını önlemek istiyorsak, bu “Dünya Çocuklar Günü”nden başlayarak çalışmalıyız. Hepinize sağlıklı bir hafta dilerim.