SİYASET, MAFYA, MEDYA, CEMAAT, DUBLE MENFAAT

Abone Ol

Vatanına yıllarca sadakatle hizmet eden, Türkiye’nin güvenliği ve egemenliği için yaşamsal derecede önemli olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne sahip çıkan, bir daha darbe olmasın diyen amirallerini hedef göster, şafak baskını ile 8 gün gözaltı uygula, elektronik kelepçe tak ve yurt dışı yasağı koy! Sedat Peker’le ise boy boy fotoğraflar çektir, ona birtakım ödüller ver, üst düzey ağırlama yap, iktidar lehine miting düzenlemesine imkân sağla, destek al, korku iklimi söylemlerine sessiz kal, çakarlı araba ve jammer tahsisi yap!  Bunlar herkesin gözleri önünde cereyan etti!

Sedat Peker’in söylediklerinin sadece yüzde biri bile doğru olsa durum çok vahim; çünkü bu durumda söyledikleri hükümete kadar uzanan ilişkileri ve çıkar bağlantılarını çok açık ortaya koyuyor demektir. Söylediklerini ses ve görüntülerle destekliyor olması da cabası.

Değirmenin Suyu Nereden Geliyor?

104 Emekli Amiral yıllarca devletin parasını harcama yetkisine sahip olarak yasal ihaleler yapmış. Doğal olarak işleri denizcilik ve gemiler ile ilgili. Soruyorum; aralarında gemisi olan var mı? Ama kendisi memurluktan, eşi de öğretmenlikten gelen bir üst düzey siyasetçimizin oğlunun gemi filosu var! Allah aşkına; bu değirmenin suyu nereden geliyor?

Esasında olanlara şaşırmamak lazım. Böyle olduğu biliniyordu ama inanmayan veya inanmak istemeyenler vardı. Tabii ki bu düzenden çıkarları olanlar da! Bu düzenin “Siyaset, Mafya, Medya, Cemaat ve Duble Menfaat” düzeni olduğunu defalarca yazmış ve ekranlarda anlatmıştık.

Dindar ve Kindar Nesil!

Dindar ve kindar nesil yetiştirme idealinin sonu ağır ahlaki çöküntüdür. Bunu yaşıyoruz! Bize gerekli olan; bilim egemen kafalı, eleştirel akla sahip, koşullandırılmamış gençliktir. Erdemli, ahlaklı, çağdaş olabilmenin ve refah toplumuna ulaşabilmenin gereği budur!

Atatürk, “Cumhuriyet fazilettir” demişti. Fazilet; erdemli ve ahlaklı olmayı sağlayan manevi güçtür. Monarşiler, yani sultanlık veya tek adam rejimleri ise korku ve yasaklar üzerine inşa edildiği için fazilet söz konusu değildir. Bugün ülkemizde çok ağır olarak yaşadığımız fazilet yokluğu sorunu, Cumhuriyet düşmanlığının bir sonucudur. 

Temiz Eller ve Temiz Toplum 

İktidar ve yandaşları yıllarca ve hala eski Türkiye’ye saldırı yaptılar, yapıyorlar. Eski Türkiye, her şeye rağmen -hele bugünle kıyaslanınca- bir fazilet abidesiydi. Eski Türkiye’de siyasetçilerin yasadışı ve ahlak dışı işlerini gazeteciler ortaya çıkarırdı. Şimdi ise bu tip işler medya ele geçirildiğinden ayağına basılan bir mafya lideri tarafından ortaya çıkarılıyor.

Sedat Peker’i artık tüm dünya yakından izliyor. Söyledikleri üzerinden talep edilen meclis araştırmasının önünü açmak ve Cumhuriyet Savcıları eliyle TEMİZ ELLER ve TEMİZ TOPLUM operasyonlarını başlatmak lazım. Siyasi iktidarın yargı üzerindeki ağır vesayeti nedeniyle bu araştırma ve operasyonlar şu ana kadar yapılamadı. İktidarın diğer yaptıklarıyla birlikte bu durumun ülkemizi tüm dünyada “Haydut Devlet” durumuna düşürme riski var! Çünkü dış dünyada bu bağlamda yazılar, değerlendirmeler çokça yapılmaya başlandı. Bu konuyu geçiştirmemek, tedbir almak ve çok dikkatli olmak lazım. Bu ülke hepimizin!

Ortaklar Arasında Ne Zaman Sorun Çıkar?

“Haydut Devlet” tanımlaması ilk defa ABD tarafından 1990’lı yılların sonunda yapıldı, uluslararası siyasi literatüre girdi ve NATO planlarında yer aldı. Orijinal dilinde “Rogue State” olarak adlandırılan “Haydut Devlet” genel olarak;

Kural ve hukuk tanımayan,

Küresel ve bölgesel barışı tehdit eden,

Belirli bir düzen içinde hareket etmeyen ve ne yapacağı tahmin edilemeyen,

Terörizme ve kitle imha silahlarının yayılmasına destek veren devletler için kullanılıyor.

İşler iyi yürürken ve paylaşımlar tıkırındayken ortaklar arasında sorun çıkmaz. İşler iyi yürümediğinde, taraflardan bazıları paylaşımdan yeterince pay alamadığında, paylaşılacak bir şey kalmadığında veya azaldığında ortaklar birbirilerine girer ve kapışırlar. Bugün Türkiye’de bu yaşanmaktadır!

Medya Gerçekleri Gizliyor

II. Dünya Savaşı’nda (1939-1945), Rus tankları Berlin’e girene kadar Alman halkı Almanya’nın Rusya’yı yendiğini ve işgal ettiğini sanıyordu. Çünkü Alman gazeteleri öyle yazıyordu. Daha doğrusu; tek merkezden öyle yazmaları için emir veriliyor, gerçeği yazanlar veya yazmaya çalışanlar da toplama kamplarına gönderiliyorlardı. Bugün Türkiye her konuda iflas etmiş ve “hasta adam” konumuna gelmiş durumda. Ama Türkiye’de faaliyet gösteren medya kuruluşları -küçük bir azınlık hariç- aynı Nazi Almanyası’ndaki medya gibi iktidarın olmayan başarı öykülerini anlatıyor ve Türkiye’nin iflas ettiğini halktan gizliyor. Farklı sesler de türlü türlü yollarla susturuluyor. 

İktidar insanları aleni şekilde hedef gösteriyor. Muhalefetin liderleri sözlü ve fiziki saldırıya uğruyor, hatta linç edilmeye çalışılıyor. Ne yazık ki bu tip saldırıları önlemek üzere tedbir alması gerekenler ise “Dua edin, bunlar daha iyi günleriniz” diyor! Görünen o ki; Türkiye’de kimsenin can güvenliği kalmadı. Bir ülkede halkın can güvenliğinin sağlanması o ülkenin iktidarının sorumluluğundadır. Oysa Türkiye’de halkın iktidara karşı korunmaya ihtiyacı var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara Çubuk’ta yaşadıkları ile Meral Akşener’in Rize İkizdere’de yaşadıkları çok ama çok vahim olaylardır.

İktidar Hesap Verebilir Değil

Sedat Peker diyor ki; “Kanla ilgili söylediğim her şey, söylendiği dönemde iktidarın lehinedir”. Çünkü o zaman korku iklimi gerekliydi. Şimdi de gerekli! O gün Peker, bugün başkaları… İktidarın demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi olan hesap verebilirliği yok, bu nedenle de konumunu kaybetmek istemiyor.

Bugün Sedat Peker’e aleyhlerine konuştuğu için mafya ve çete lideri diyenlerle devletin polisini ve imkanlarını bu çete liderine sunanlar ne yazık ki aynı kişiler.

Türkiye İçin Seçenek Yaratılmalı!

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu; “Artık itiraf ediyorum! Binali Yıldırım, Süleyman Soylu ve Berat Albayrak o dönem Cumhurbaşkanı ile bana kumpas kurdular” dedi. Bunu sıradan biri değil, eski bir başbakan söylüyor! Ama tabii ki bunun da üstü örtülecek!

Sedat Peker olayının perde arkasında, iktidar kadroları içinde birbirileriyle hesaplaşarak tahta oturmak isteyenler var. İşte bu yüzden muhalefet daha fazla öne çıkmalı ve Türkiye için seçenek yaratmalı! Yoksa operasyonu yapanlar, kendi seçeneklerini yaratacaklar.

Bana Sahip Çıkmazsanız Konuşurum!

Geçtiğimiz Pazartesi akşamı Habertürk TV’de Sedat Peker’in iddiaları ile ilgili olarak Süleyman Soylu ile yapılan program halkın beklentilerini karşılayabilme açısından tam bir fiyaskoydu. 3,5 saat boyunca dört gazeteci ancak 7,5 dakika konuşabildi. Soylu, kamuoyunun merak ettiği konularda soruları ya geçiştirdi ya da yanıt vermedi! Bırakın bizi, emrindeki emniyet mensuplarını bile cevapları ile ikna edemedi. Bunu kendisi de biliyordu. 

Ama program sonuçları itibarıyla, gerek planlanması gerekse icrası açısından Süleyman Soylu için başarılıydı. Amaç Saray’a ve Cumhur İttifakına mesaj göndermekti. “Bana sahip çıkmazsanız konuşurum, altından kalkamazsınız” demek istedi. Zaten bunu planlamıştı. Muhalif gazeteciler Merdan Yanardağ ve İsmail Saymaz da bu mesaj için gerekliydi. Onlar olmasa, başkaları olacaktı. Sorulara yanıt alamadıkları için programı terk etmeleri de çözüm değildi. Hatta, Soylu açısından Yanardağ ve Saymaz’ın programı terk etmesi; Saray’a ve Bahçeli’ye göndermeyi planladığı mesajın etkinliğini daha da arttırırdı.

Mesaj Yerine Ulaştı 

Soylu daha ne desin! Kendisinden önceki İçişleri Bakanının oğlunun evinde para sayma makinesinin çıktığını söyleyerek; alenen 17-25 Aralık’a gönderme yaptı, Saray’a “yanarsınız” demek istedi ve bu şekilde sonuç aldı. Önce Bahçeli “Süleyman Soylu yalnız değildir, kimse boynuna tasma geçiremeyecek” dedi ve ertesi gün Saray da topa girdi.

Bu arada Hulusi Akar da bu durumu kullanıp kendisini liderliğe götürecek ve Erdoğan’ın tahtına oturtacak yoldaki mıntıka temizliğine yol açan gelişmeleri yani hem Soylu’yu, hem de Berat Albayrak’ı yarış dışı bırakacak gelişmeleri şimdilik sessizce izlemektedir! Türkiye için çözüm hiç biridir!

Venezuela Masalına İnandınız mı?

Binali Yıldırım’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi oy dökümü ve sayımı sırasında gerçekleştirdiği “Seçimi ben kazandım” açıklamasına inanmadığım gibi Venezuela konusunda anlattığı masala da inanmadım. Bilmiyorum, siz inandınız mı?

Sedat Peker’in açıklamalarıyla iş madem Kıbrıs’a kadar uzandı, KKTC Cumhuriyet Savcıları harekete geçmeli. Biliyoruz ki; KKTC’de yargı iktidarın vesayeti altında değil. Bu husus KKTC Anayasa Mahkemesi’nin laiklik ilkesine sahibiyet konusunda verdiği kararla görüldü. KKTC, Türkiye’yi bu beladan kurtaracak hukuki gelişmeleri başlatabilir!