Yedinci Yılında Türkiye-AB Anlaşması: Son vermenin zamanı geldi mi?Türkiye-AB Göçmen Anlaşması'nı muhalefetin iktidara gelmesi halinde sonlandırıp sonlandırmayacağı ve "AB"nin bu konudaki "endişeleri" bir süredir haber ve analiz konusu oluyor.
Gelin bir bakalım bu konuda durum tam olarak nedir, AB içindeki bu "endişeli"ler esasen kimler.
AB-Türkiye Göç Anlaşması 7. yılını doldururken, AB'nin bu alanda tüm Avrupalı değer ve prensiplerini yok sayarak, otoriter rejim olarak tanımladığı Erdoğan iktidarıyla yaptığı bu anlaşma hem AB içinde hem uluslararası kuruluşlarca yoğun olarak eleştiriliyor.
AB-Türkiye Göç Anlaşması'yla ekonomisi ve insan hakları alarm veren Türkiye'de zorla tutulan göçmenlerin durumu kötüleşmesinin yanında, AB'nin ajansı Frontex bağlantılı olarak Yunanistan'ın geri itmeleri sırasında ortaya çıkan 2 milyon Euro'luk yolsuzluk Avrupalı değerler açısından asıl endişe kaynağı olmalı. İnsani bir trajedi yaşanırken güvenlik güçlerinin sadece göçmenlerin hayatlarını hiçe sayması değil, üstelik bir de soyguna karışması şok edici bir gerçekliktir.
AP Milletvekilleri bu göç anlaşması etrafında ortaya çıkan ihlaller ve Avrupa Birliği Sınır & Sahil Güvenlik Ajansı (Frontex)'in karıştığı yolsuzluk üzerine inceleme ve soruşturmasını sürdürürken, Frontex 14 Mart'ta Yunanistan ile düzensiz göçmenlerin gönderilmesi için yeni anlaşma yaptı.
Bakalım göçmen ve mülteciler konusunda çalışan uluslararası sivil toplum bu anlaşma ile ilgili ne diyor:
"Bu anlaşma bir insan hakları kabusudur. AB'nin uluslararası mülteci korumasından çıkışını temsil etmektedir. Avrupa Birliği, insan hayatını, hukukun üstünlüğünü ve demokrasinin kendisini tehlikeye atarak, anlaşmanın temsil ettiği gibi politikaların normalleşmesini ve genişlemesini teşvik etmeye devam ediyor" diyor PRO ASYL'in direktörü Karl Koop.
Uluslararası Göç Örgütü'ne göre Mart 2023 itibariyle 2014'ten bu yana 2.200'den fazla göçmen Ege'de boğularak hayatını kaybetti.
AB'nin buna yanıtı ise özel jet ile Yunanistan'a inen Avrupa Komisyonu Başkanı ve AB Konseyi Başkanı'nın AB sınırını göçmenlere karşı korumak oldu.
Erdoğan iktidarının AB ile yaptığı anlaşma nasıl Avrupa değer ve prensiplerini ayaklar altına aldıysa, AB'yi de otoriter rejimlerle aynı mindere çekmiş oldu.
Avrupa hukuku ve uluslararası hukuk eğilip bükülerek bizzat AB tarafından rafa kaldırıldı.
Erdoğan iktidarının otoriterleşmesi altında ezilen, hakları gasp edilen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için bile güvenli bir ülke olduğu tartışılan bir durum söz konusuyken. AB tarafı sadece işine öyle geldiği için Türkiye'yi göçmenler için güvenli 3. ülke var sayarak, başını kuma gömmeyi,hem Avrupa hukuku hem uluslararası hukuk hem de kendi değerleri karşısında omuzlarındaki sorumluluktan kaçmayı,Yunanistan sınırındaki ihlalleri yok saymayı seçti. Özetle AB ve üyesi Yunanistan, sınırlarına ulaşan göçmenlerin sığınma başvurusunu "Türkiye güvenli 3. ülke" masalıyla reddederken,Türkiye'ye de göçmenlerin sınırlarına ulaşmasını engellemek için kaynak aktarmayı seçti
Oysa göçmenler için asıl güvenli ülkeler AB ülkeleri değil mi?
Hem "daha demokratik", hem "çok daha refah ülkesi" olan AB ülkeleri, neden ve nasıl "otoriter bir rejim" olduğunu kendilerinin söylediği ve ekonomisi çok daha kötü durumdaki Türkiye'yi göçmenler için en ideal yer olarak görüyor? Üstelik kendilerini ve kurallarını inkar ederek.
Çoluk çocuk Ege'de boğulmayı göze alarak AB'ye gitmeye çalışan göçmenleri bekleyen bir diğer skandal ise Yunanistan tarafında güvenlik güçlerince soyulmalarıydı.
Solomon ve El Pais'in soruşturması bu rezaleti ortaya çıkardı ve AB tarafı hala harekete geçmiyor.
Mart ayında çıkan haber şu şekilde:
Büyük Soygun: Yunanistan'daki yasadışı geri itmeler sırasında mülteciler sınır muhafızları tarafından soyuluyor
https://wearesolomon.com/mag/format/investigation/the-great-robbery-during-illegal-pushbacks-in-greece-refugees-are-robbed-by-border-guards/
Bu sırada gözden kaçmaması gereken önemli bir nokta da, Yunanistan'daki bu hak ihlallerini, ölümleri, Ege'deki geri itmeleri ve sınırda yaşananları aktaran, mücadele veren gazeteciler ve insan hakları aktivistleri büyük bir saldırı altındalar.
BM İnsan Hakları Savunucuları Özel Raportörü Mary Lawlor'ın "Yunanistan'daki İnsan Hakları Savunucuları Neden Risk Altındalar ve Bunun için Ne Yapılabilir?" başlıklı 14 Mart tarihli makalesinde Yunanistan'daki inceleme ziyaretinde gördükleri konu ediliyor.
El Pais'te çıkan dosyadan ve ortaya saçılanlardan sonra aralarında Avrupa Parlamentosu Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komitesi (LIBE) başkanının da bulunduğu İspanyol milletvekilleri Avrupa Komisyon'una soruşturma çağrısında bulundu.
Yazılı soru önergesinde:
"Rapor edilen bu kötü muameleler ışığında, Avrupa Komisyonu, Yunan güvenlik güçlerinin iddia edilen eylemlerini doğrulamak için resmi bir soruşturma açacak mıdır? Komisyon yukarıda bahsi geçen uygulamaların AB hukukuna uygun olduğunu düşünüyor mu?
Komisyon, AB hukukunu uygulamak,Yunan güvenlik güçlerinin iddia edilen bu uygulamalarını önlemek için ne gibi adımlar atmayı planlamaktadır?" denildi.
AP'den çıkan bu güçlü ses Komisyon'dan karşılık bulacak mı? Göreceğiz ama göçmen anlaşması da dahil olmak üzere olayın tamamı tarihe kara leke olarak geçti bile.
En baştaki konuya dönersek, AB içinde Erdoğan iktidarı ile yapılan göç anlaşmasının, yeni iktidar tarafından bozulmasından, insani, gerçekten Avrupalı yeni bir çözümün masa gelmesinden endişe edenler, Avrupa değerlerini ve Avrupa hukukunu ihlal edenler ve onların destekçileridir.
Kuşkusuz Avrupa Birliği bunlardan ibaret değildir.
AB içinde mücade veren siyasetçiler, yurttaşlar, uluslararası sivil toplum kuruluşları, AB'nin ve üye ülkelerinin yönetimlerinin AB ve uluslararası hukuku,Avrupa değerlerini yerine getirmelerini talep ediyorlar.
İşte tüm bu sebeplerle, bu göç anlaşması yeniden masaya yatırılmalı, Türkiye hukuksuz şekilde AB'nin göçmen taşeronu olmaktan çıkarılmalı ve Avrupa hukuku açısından bir incelenerek, gerçekten Avrupalı yeni bir çözüm üretilmelidir.
Türkiye'nin yeni iktidarının, AB içinde bu ve benzeri AB hukuku ve değerlerini yok sayanlara karşı en büyük dayanağı yine Avrupa hukuku ve değerleri olacaktır.
AB içinde gerek siyasette gerekse sivil toplumda bunu seslendiren geniş bir kesim olduğu unutulmamalı.
Bu konuyu da içeren son mülakatlarımdan birinin ilgili kısmı ve tam videosunu bağlantıdaki paylaşım zincirimin sonunda bulabilirsiniz.
Kader Sevinç
Brüksel
https://twitter.com/Kader_Sevinc/status/1642183769112166400?t=J4WnkA36xsgwqvC6e4gRIQ&s=19