Erdoğan, ABD Senatosu’nun 1915 kararı ile ilgili olarak “Yeri geldiği zaman otururuz; bütün heyetlerimizle beraber kapatılması gerekiyorsa İncirlik’i de kapatırız, Kürecik’i de kapatırız’’ dedi. Bana sorarsanız, kapatamaz! Zaten kapatacak olan, böyle söylemez! Belli ki burada hedef ABD’ye değil, iç kamuoyuna mesaj vermek.
Bu iktidar bugüne kadar o kadar çok blöf yaptı ki, şu anda yapmıyor bile olsa inandırıcılığını ve caydırıcılığını kaybetti. Blöf; poker oyununda elini olduğundan farklı gösterme ve çok iyi durumda olduğu algısını yaratma davranışıdır. Ama bu yönteme sıklıkla başvurulmaz. Uluslararası ilişkilerde ise nadiren blöf yapılır. Bir defa yakalanırsanız, bundan sonra artık kimse blöfünüzü deyim yerindeyse yemez. Türkiye’yi yöneten iktidarın yaptığı blöfler o kadar çok yakalandı ki, artık kimse inanmıyor, yemiyor.
Halkını Kandırmak için İmkân Veriyorlar!
Daha da kötüsü; iktidar, yaptığı yanlış ve hesap verilebilir olmayan işler nedeniyle adeta şantaja açık hale gelmiş ve Türkiye’nin yumuşak karnı olmuştur. İktidar, Türkiye’nin jeopolitik konumundan, tarihinden ve milli güç unsurlarından kaynaklanan gücünü kullanamaz durumdadır. ABD de dâhil dış güçler, Türkiye’yi yöneten iktidarın bu durumunu bildiğinden, durumu istismar etmekte ve Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği aleyhinde istedikleri sonuçlara rahatça erişmektedirler. Ayrıca bu güçler, Türkiye’deki iktidara kendilerine söverek ve dayılanarak kendi halkını kandırması için de imkân veriyorlar.
İktidarın Türkiye’nin yumuşak karnı haline geldiğinin ve ağır şantaj altında olduğunun göstergesi sayısız örnek var. Kanal İstanbul ise bunların en önemlilerinden sadece birisidir. Kanal İstanbul; Karadeniz ve Montrö ile beraberce değerlendirilmesi gereken ve Türkiye’nin çıkarlarını ve güvenliğini yaşamsal derecede olumsuz etkileyecek bir girişimdir. Arkasında Montrö’yü kadük etmeye çalışan dış güçler, önünde ise bu dış güçlerin şantajında ve güdümündeki iktidar var.
NATO’yu Karadeniz’e İktidar Davet Etti!
Erdoğan, 11 Mayıs 2016’da NATO'nun Karadeniz'deki aktivitelerini yetersiz bularak kınamış ve bir anlamda NATO'yu buraya davet etmişti. Bu yanlış işler veya okyanus ötesinden yönlendirmeler, istikrarlı bir biçimde devam etti. 8-9 Temmuz 2016 tarihleri arasında devlet başkanlarının katılımıyla Varşova’da yapılan NATO Zirvesi’nde ve 18 Şubat 2017’de Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleşen NATO Savunma Bakanları Zirvesi’nde NATO’nun Karadeniz’deki askeri varlığını arttırma kararı alındı ve bu iktidar bunlara “evet” dedi.
Hâlbuki Karadeniz’in büyük güçler için rekabet ve çatışma alanı olması, Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği ile taban tabana zıttı. NATO'nun Karadeniz'deki faaliyetlerini az bularak NATO'yu Karadeniz'e davet etmek ise Karadeniz’i yangın yerine döndürmekle eş anlamlıydı.
Karadeniz’in Güvenliğini Kimler Sağlamalı?
Karadeniz'in güvenliği; Karadeniz'i paylaşan ve bu denize sahili olan ülkeler tarafından sağlanmalıdır. Bu ülkeler; Türkiye, Rusya, Bulgaristan, Ukrayna, Romanya ve Gürcistan'dır. Bu ülkelerin dışında olan devletleri ve güçleri bu alana çağırmak -müttefikimiz bile olsa- çıkarlarımıza ve güvenliğimize hizmet etmez.
1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Karadeniz'in güvenliği ve istikrarının korunması için çok önemlidir. Karadeniz; Soğuk Savaş (1947-1989) yıllarında bile büyük güçler için çatışma ve gerginlik alanı haline getirilmemiştir. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen bu konuya büyük özen göstermiş ve başarılı olmuştur. Başarılı olmasının en büyük nedeni; uyguladığı sağduyulu politikalar yanında, buna imkân sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir.
Montrö, Lozan’ın Tamamlayıcısıdır
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türk Boğazlarından geçiş ile Karadeniz’de kalış rejimini, Türkiye’nin ve Karadeniz’e kıyıdaş diğer devletlerin güvenliklerini esas alan bir çerçevede düzenlemiştir. Ayrıca bu sözleşme; daha önce Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türk Boğazları için getirdiği “askersizleştirme” gibi Türkiye’nin güvenliğine yönelik zafiyetleri ve Boğazlar Komisyonu gibi egemenliğini kısıtlayıcı hükümleri de yok etmiştir.
Karadeniz, İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) bitiminden itibaren, günümüze kadar barış ve istikrar denizi olmuştur. Bu istikrar ve barış ortamının tesisinde hiç şüphe yok ki, 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi’nin sağladığı iklimin büyük önemi vardır. Soğuk Savaş döneminin en zorlu günlerinde bile Karadeniz, iki süper gücü karşı karşıya getiren bir mücadeleye sahne olmamıştır. Bunda en büyük etken; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Karadeniz’in güvenliği için tesis ettiği ortam ve Türkiye’nin bunun üzerine inşa ettiği dengeli dış politikasıdır. Eğer Soğuk Savaş döneminde Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve onun Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalar olmasaydı; Karadeniz, iki süper güç arasında karşılıklı olarak savaş gemilerinin yoğunlaştığı bir ortam halini alır ve gerginliğin odak noktası olurdu. Böyle bir ortamda, Türkiye istese de dengeli bir dış politika izleyebilme imkânını elde edemezdi. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemi de dâhil olmak üzere bugüne kadar sürdürdüğü Karadeniz’e yönelik dengeli dış politikası için kaldıraç görevi görmüştür.
En Güvenli Deniz Karadeniz
Türkiye'nin girişimleriyle Karadeniz'de barış ve istikrarı korumak ve deniz güvenliğini sağlamak maksadıyla, Karadeniz'e sahildar ülkelerle birlikte 2001'de Karadeniz Donanma İşbirliği Görev Grubu (Black Sea Naval Cooperation Task Group) ile 2004'te Karadeniz Uyumu Harekâtı (Operation Black Sea Harmony) kurulmuştur.
Liderliğini Türk Deniz Kuvvetleri'nin yaptığı bu iki girişim, Karadeniz'in güvenliği, barış ve istikrarını sağlamak için yeterlidir. Zaten, göreceli olarak dünya denizleri içinde istikrarın ve güvenliğin en fazla olduğu yer Karadeniz'dir.
ABD Memnun Değil!
ABD ise uçak gemileri ve nükleer denizaltıları da dâhil olmak üzere, hiçbir sınırlamaya tabi olmadan, Karadeniz’de sürekli olarak konuşlanmak istemektedir. Sonuç olarak ABD, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden memnun değildir ve değişmesini istemektedir. Bu maksatla da uygun ortamı kovalamaktadır.
Yalnızca uygun ortam bekleyerek ve bu ortam gelsin diye ayin yaparak olmaz ve olmuyor da. Montrö’nün tartışılmasını, masaya gelmesini ve değişmesini sağlayacak bir girişime ihtiyaçları vardı! Kanal İstanbul; işte bu girişimin adıdır. Bu proje için Türkiye’nin çıkarlarına ve güvenliğine karşı yapılan saldırının ve düşmanlığın adı da denebilir.
Kanal İstanbul Projesi’nin ne olup ne olmadığını ayrıntıları ile ele aldığımız bilimsel makalemize http://www.turkererturk.com.tr/kanal-istanbul/
erişiminden ulaşabilirsiniz.