İnsanlık olarak binlerce yıldır maddi ve manevi her varlığımızı ve duygumuzu - evren ve gezegenimiz için hiçbir şey ifade etmeyen - güneşin etrafında tam tur atışımıza bağlamış olarak yaşıyoruz. Her bir turu bitirince, sanki gezegenin bu turu atmasına zerre kadar faydamız olmuşçasına ne kadar mücadele ettiğimizden, yenisine başlarken de bu sefer atılacak turun ne kadar güzel olacağından bahsediyoruz.
Yeni turu atmaya başladığımız ilk günlerden itibaren dikkat çekici analiz raporları yayınlanmaya başladı. Bunlardan birisi de Eurasia Group tarafından yayınlanan “Top Risks 2022” raporu. Ülkelerin açıklık durumları ile istikrarları arasındaki ilişkiyi gösteren ve kendi adıyla birlikte anılan “J Eğrisi” ile ünlenen Amerikalı siyaset bilimci Ian Bremmer tarafından kurulan Eurasia Group, özellikle Avrasya bölgesinde önümüzdeki turda karşı karşıya olduğumuz on temel riskten bahsediyor. Listeye birlikte bakalım...
Sıfır Covid hayali... Başta Çin olmak üzere, Covid etkisinin sıfırlanacağına dair bir inanç yok artık. Devletlerin herşeyi kontrol altına aldıklarına değin tüm resmi açıklamlarına karşılık, akıllı virüsün yeni varyantları ile yaşamı uzun süre alt üst etmeye devam edeceği ortada.
Teknolojik kutuplaşma... Küreselci, tekno ütopyacı ve ulusal şampiyonlar olarak büyüyen teknoloji şirketleri küreel ölçekte bu alanda ciddi bir kutuplaşmaya ve eşitsizliğe neden oluyor. Küresel ölçekte herkesin tüm bilgilerinin tek bir veritabanında toplanması an meselesi. Toplayan da bu devlerden birisi olacak.
ABD ara seçimleri... Trump son seçimleri hala hileli şekilde kaybettiğine inanıyor. Ara seçimler ve sonrasında yapanacak krizler, siyasi alanda ABD’den başlayarak tüm dünyayı, ekonomik istikrar açısından olumsuz etkileme potansiyeline sahip.
ABD-Çin ilişkileri... Bitmek bilmeyen ticaret savaşları bu yıl daha da sertleşecek gibi. Pandemi etkisi ile daralan ekonomiden pay alabilmek artık dünden daha da önemli ve yaşamsal. Çin’in her geçen gün partisinde daha da güçlenen Xi Jinping Çin’i agresif bir rekabet anlayışına yönlendirebilir.
Rusya... Liderliğini iyice tahkim eden Putin, gittikçe diktatörleşirken artan gücünü hem ülke içinde hem de uluslar arası arenada kavga ile besliyor. Uzlaşmadan uzak tavrı ile ülkesinin küresel ölçekte, eski Sovyet Rusya’dan daha ciddi bir tehlike olmasına neden oluyor.
İran... Tahran’ın yılın birinci çeyreğinde ilk nükleer bombasına sahip olacağı düşünülüyor. Başta ABD ve İsrail olmak üzere, bu iki ülkenin destekçisi ülkelerin başta ekonomik olmak üzere, İran’a yönelik bir seri sıkıştırma kararı alacağı kesin gibi. İran, küresel ekonomiyi etkileyebilen bir kriz konusu.
İklimde iki ileri bir geri... Yani raporda geçen ifade bu ama bana sorarsanız durumumuz “bir ileri, iki geri”. Yani iklim kaynaklı riskler insanlık için her geçen gün daha da kötüleştiriyor. Geçtiğimiz yılın sonunda yapılan COP toplantısı ilerleme yönündeki tüm çabayı boşa çıkarttı.
Boş alanlar... Her zaman olduğu gibi Demokratlar iktidara gelince ABD küresel polislikten sözde vazgeçer. Bunu da askeri güçlerini bölgelerden çekerek gösterir. Ancak siyasi ve ekonomik müdahalesi devam eder aslında. Afganistan, Yemen, Myanmar, Etopya, Venezuella ve Haiti küresel etkilere yol açabilecek başıboş çatışma alanları.
Şirketlerin savaşı... Pandemi ile birlikte büyük küresel markalar rekor karlar elde etmeye başladı. Ancak aynı dönemde tüketicinin de kendi içinde daha yoğun bir etkileşime geçtiğini ve özellikle yeni kuşağın geleceğe dönük haklı taleplerinin etrafında toplandığını görüyoruz. Markalar bu talepleri karşılamak için maliyete katlanmak ve karlılığından vazgeçmek zorunda kalacak. Ancak bu konuda samimi olacaklarına dair bir gösterge yok. Bu durum da küresel ekonomiyi olumsuz etkileyecek.
Türkiye etkisi... Türkiye listeye onuncu risk olarak giriyor. Türkiye’nin, ekonomistlerin anlamakta yetersiz kaldığı ilkel politikalar ile zora soktuğu ekonomisi, halk desteği zayıflayan iktidarı ile birlikte F16lar, Nato dışı savunma yatırımları ve yeniden ısınacak Halkbank davası gibi uluslar arası sorunları istikrarını risk altına alıyor. Diğer yandan, bölgesi için son istikrar kalesi olan Türkiye’nin yaşayacağı sorunlar Avrupa’dan başlayarak tüm küresel ekonomiyi etkileyecek güçte.
Dünya neden bütün bu riskler ile karşı karşıya. Elbette ki, krizlerden beslenen, tüm karlılığını bu krizlerin tükettiği kaynakların ve insanların kayıplarından elde eden, doymak bilmez açgözlü sermaye ile onun atadığı sahte kurtarıcı, diktatörlük heveslisi, ihtiraslarını kontrol edemeyen fikirsiz liderler yüzünden.
Sıraladığımız risklerin hiçbirini yaşamak zorunda değiliz. Pandemi ve iklim değişikliği dışında hiçbir sorunumuz gerçek değil. Hepsi yukarıda tanımladığımız sermaye ve atadığı siyasetçilerin yapay olarak yarattığı krizler. Aynı şekilde bu yapaylıktan çıkarak çözülebilecek sorunlardan bahsediyoruz.
İnsanlık yapay sorunlarından kurtulabildiği halde, ilk iki sorunu da zaten çözebiliyor. Kaynaklarımızı, çabamızı ve zekamızı iklim değişikliğini önlemeye, pandemi gibi sorunları çözmeye odakladığımız halde, risklerin hepsinin üstesinden gelebiliriz.
Kendimi de dahil ederek söyleyeyim ki, herkes rahatlıkla üzerine alınsın. Çünkü “kimse üerine alınmasın” diye başlayan sözler bizi daha iyi bir geleceğe taşımıyor. Söyleyen dahil herkesin üzerine alınacağı konuşmalar yapmamız gerekiyor. Buna göre:
Biz sıradan insanlar, siyasette de ekonomide de bize bir “seçme” hakkı verildiğine inanıyoruz. (1) Öncelikle bize böyle bir hak verilmemiş olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. (2) Bizden bu hakkın nasıl çalındığını anlamamız gerekiyor. (3) Büyük markaların akıllı yöneticileri yüzünden değil, bizim sayemizde büyüdüğünü ve her geçen gün bizlerin onu daha da büyüttüğünü, (4) büyük liderlerin olmadığını, hepimiz gibi olan “basit muhteris kişilikleri” bizim büyük liderler kıldığımızı görmemiz gerekiyor.
Sözde verilmiş olan seçme hakkımızı, verildği kadarıyla doğru kullanmalıyız. Sabahtan akşama kadar, her seçimimiz bizi ya daha güzel bir geleceğe, ya da bir felakete taşıyacak. Bu nedenle, kendime notum olsun... Ali, seçimine dikkat et!