Günümüzde tam bir insanlık dramı haline gelen Filistin sorununun 1948’lere, hatta onun da daha öncesine giden bir arka planı var ve bu sorun iki devletli çözüm bağlamında bir an önce çözülmelidir.
Son gerginlik; İsrail polisinin işgal altındaki Doğu Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’da, fanatik Yahudiler’den gelebilecek olası saldırılara karşı nöbet tutan Filistinlilere müdahalesi ile başladı. Ramazan ayının başından itibaren İsrail polisi Şam Kapısında akşamları iftar düzenlenmesi ve bu maksatla toplanılmasını engellemek için bariyerler yerleştirmişti. Filistinliler bu durumu protesto ediyor ve İsrail polisi ile çatışıyordu. Diğer taraftan Doğu Kudüs Cerrah Mahallesi’nde yaşayan Filistinlilere zorunlu tahliye tehdidi de gerginliği arttırmıştı. İşte tam bu ortamda, 7 Mayıs akşamı teravih namazı sırasında İsrail polisinin Mescid’i Aksa’daki cemaate ses bombaları ve plastik mermilerle müdahalesi fitili ateşledi.
Kirli ve Kanlı Bir Oyun Peşinde
Değerlendirmem o ki; Doğu Kudüs odaklı bu son gerginliğin başat nedeni Netanyahu! Amacı Filistin’deki radikalleri de kışkırtmak, gerginliği savaşa evirilebilecek şekilde arttırmak ve durumu İsrail vatandaşları için adeta bir beka sorunu varmış gibi göstererek iktidarda kalmak. Yani yolsuzluktan yargılanan Netanyahu, iktidarda kalabilmek için kirli ve kanlı bir oyunun peşinde.
Bu son olayları ayrı tutup büyük resme bakarsak; İsrail dünyanın bir bölümüne göre terör devleti, bir başka bölümüne göre de meşru müdafaa hakkını kullanan ve zaman zaman aşırı güç kullandığı için kınanabilecek bir devlettir. Ama nereden bakarsanız bakın, değişmeyen en önemli gerçek; İsrail’in 1948’de kurulduğundan beri Araplarla yedi kere savaştığı ve hepsinden topraklarını büyüterek çıktığıdır.
Gücünü Diaspora ve Batı’dan Alıyor
İsrail, nüfus ve coğrafya olarak Arap ve Müslüman dünyası içinde adeta bir nokta gibi olmasına rağmen güçlü, ayakta ve büyümeye devam ediyor. Gücünü Yahudi Diasporasından ve bu diasporanın etkin olduğu ABD başta olmak üzere Batı’dan alıyor. Ama bu demek değil ki Batı yekpare ve homojen olarak, koşulsuz şekilde İsrail’in arkasında duruyor!
Gelelim Türkiye’de Doğu Kudüs için verilen son tepkilere. Esasında Türkiye’yi yöneten, yönetirken de felakete sürükleyen iktidar da biliyor İsrail’i sert bir şekilde kınayarak, tepkiler vererek, ağır Covid-19 salgınına ve kapanmaya rağmen halkın sağlığını yok sayarak mitingler düzenlemenin İsrail üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağını! Hatta bu yaptıklarının ABD, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail ile ilişkileri düzeltme ve beyaz sayfa açma girişimlerini vuracağını da! Ama yapmak zorunda! Çünkü aynen Netanyahu gibi Türkiye’deki iktidar da zor durumda ve konumunu korumak istiyor. Eğer İsrail’e yönelik sert bir politika sürdürmez ise kendi tabanının önemli bir parçasını kaybeder. Halk desteğini zaten hızla kaybetmekteyken kendisini koşulsuz şekilde destekleyen büyük bir parçayı daha kaybetmeyi göze alamazdı, alamadı da!
Tepkiler Sonuç ve Çözüm Odaklı Değil
İktidarın barış gücü ve arabuluculuk tekliflerinin de ayağı yere basmıyor. Çünkü iktidar, Türkiye’nin Filistin sorununda arabulucu olabilme avantajını Hamas lehine ve antisemitizm içeren söylemlerle yok etti. Bugün İsrail, Mısır’ın ve Suudi Arabistan’ın Arap olmalarına rağmen arabulucu olmalarına rıza gösterir ama Türkiye’nin asla! Nedeni belli; Türkiye’deki iktidar!
Bu yüzden Türkiye’deki iktidarın İsrail tepkisi ve Filistin sahibiyeti sonuç ve çözüm odaklı değil; kitlesel tatmin, gündemi perdeleme, dikkatleri asıl sorunlarımızdan kaçırma ve kendi tabanının bir bölümünü elinde tutabilme operasyonudur. Ayrıca; Türkiye’de gösterilen sonuç odaklı olmayan bu akıldışı tepkiler, Netanyahu’nun iktidarda kalmaya yönelik kirli ve kanlı oyununun ekmeğine de yağ sürmektedir.
Filistinlilere Yardım Etmenin Yolu Bu Değil!
Ne yazık ki; aklın ve bilimin egemen olmadığı ve sorgulama yeteneğinin sınırlı olduğu toplumlarda yöneticilerin kitlesel tatmin girişimleri ile başarısızlıklarını örten, toplumun gazını alan ve gerilimini topraklayan operasyonları çokça olur. Biz bunu yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Eğer Filistinlilere yardım etmek, akan kanı durdurmak ve iki devletli çözüm istiyorsak iktidarın yaptıkları yanlıştır.
Lanet okuyarak, Allah’a havale ederek, beddua ederek ve sövüp sayarak sorunlar çözülemez. Fakat karşı taraf, sizin canınızın yanmasından, onurunuzun kırılmasından ve çıkarlarınıza el konmasından dolayı sizde oluşan negatif duyguların kitlesel tatmin yoluyla doyuma ulaştırılmasını ister. Türkiye’deki iktidar da bunu yaptı ve hala yapıyor!
Covid-19 Toplumsal Muhalefeti Baskılamak İçin Araç
İktidar, Cumhuriyetimizi yıkmak ve sonlandırmak için ortaya koyduğu çağdışı “2023” vizyonuna yönelik olarak milli bayramlarımızı kutlatmıyor ve Covid-19 salgınını toplumsal muhalefeti baskılayabilmek için kullanıyor. 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramının Taksim’de kutlanmasını ve geçmişte burada yaşanan acıların anılmasını da bu kapsamda engelledi ama kapanma devam ederken Taksim’deki kitlesel tatmin ve gerçek gündemi örtme amaçlı mitinge destek verdi.
İktidar zihniyet olarak da tutarlı ve ilkeli değil! İktidarın neşet ettiği zihniyetin 1970’lerde antiemperyalist refleks adına Filistin davasına sahip çıkan ve bu yolda savaşan gençlere düşmanlık edip terörist ve anarşist damgası vurduğunu da 10 Şubat 1969’da 6. Filo’ya secde edip yurtseverlere saldırdığını da biliyoruz.
Eğer;
2003’de Irak’a gerçekleştirilen müdahaleden önce yapılacak işbirliği için Bush’un ifadesi ile “At Pazarlığı” yaptıysanız,
İsrail’in çıkarlarını ve güvenliğini merkeze alan Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) eş başkanlık görevini yerine getirdiyseniz,
2005’de Kudüs’ü ziyaret ediyorken; zamanın İsrail Başbakanı Ariel Şaron tarafından “Yahudi Milletinin ve İsrail’in başkenti Kudüs’e hoş geldiniz” sözlerine ses çıkarmadıysanız,
6 Eylül 2007’de, İsrail savaş uçaklarının Türkiye hava sahasından geçip, 656 km uçmasına müsaade ederek Suriye’nin Kibar’daki nükleer enerji santraline saldırmasına izin verdiyseniz,
Arap Baharı başlatıldığında Müslüman Kardeşleri iktidara getirecek diye alkış tuttuysanız,
19-20 Kasım 2010’da Lizbon’da yapılan NATO Zirvesinde amaçlarından birisi de İsrail’i İran’a karşı korumak olan AN/TPY-2 X Band Radarın Malatya-Kürecik’e konuşlandırılmasına itiraz etmeyip 2012 başında da konuşlandırılmasına izin verdiyseniz,
BOP kapsamında Mart 2011’de Suriye’de başlatılan vekâlet savaşının ateşine odun taşıdıysanız,
Aynı planı gerçekleştirmek için yapılan saldırılardan Suriye’dekine alkış tutup, Yemen’dekine sessiz kaldıysanız, Kudüs ve Filistin için bağırıp çağırmanıza ve sert tepkiler vermenize aklı başında ve biraz mürekkep yalamış kimse inanmaz.