Pandemi başladığından beri kayıplarımızın sayıya dönüştüğü günlerde yaşıyoruz. Her bir kayıp, aileleri, dostları ve tanıyanları için ayrı bir acı, kapatılması zor bir boşluk. Ama herkes için her gün okunan bir istatistik. Peki biz pandemi boyunca gerçekte neden öldük?
BUGÜN : EK ÖLÜMLERİN ARTIŞI!..
Ölüm beklenen bir durum. Bilinen anlamının yanı sıra istatistiksel olarak da beklenen bir durum ölüm. Bugün dünyadaki hemen her ülke, kayıtlarının olanak verdiği ölçüde yaşam istatistiklerini tutmaya çalışıyor. Genel nüfus ve çeşitli sosyal sistemlerin planlamaları da bu kritik verilere göre yapılıyor. Elbette bu veriler, beklenen ölüm sayılarını da içeriyor.
Epidemiyolojide, ölüm istatistikleri bu beklenen sayıların dışında gerçekleşirse buna “ek ölüm” (excess mortality veya excess death) deniliyor. Bunun hesaplaması da geçmiş yılların ölüm ortalamalarına ve yıllık beklenen artışlara bakılarak yapılıyor.
Pandemi döneminde birçok ülkede ek ölümlerin artışında ciddiye alınması gereken yükselmeler ile karşılaşıldı. Hem de Covid-19 ölümleri çıkartıldığı halde. The Economist tarafından yapılan analizde bu ilgi çekici veriye detaylı olarak yer veriliyor.
Seçilmiş seksen ülke ve şehirin verilerini içeren analize birlikte bakalım. Bu seksen ülkedeki Covid-19 dışı ek ölüm sayısı 3 milyon 460 bin. Yani Covid-19 kaynaklı ölümlerin üzerinde bir sayı.
Sayısal olarak ek ölüm sayısı en yüksek olan beş ülke; ABD, Rusya, Meksika, Brezilya ve Güney Afrika. Yüz bin kişi başına ek ölüm sayısı en yüksek beş ülke ise, Peru, Bulgaristan, Meksika, Rusya ve Litvanya.
Türkiye, Mart 2020 ile Ocak 2021 arasında, toplamda 16 bin 190 ve yüz bin kişilik nüfus başına 104 ek ölüm ile listenin 41. sırasında. İngiltere’de durum daha sıkıntılı; Mart 2020 ile Nisan 2021 arasında toplamda 121 bin 850 ve yüz bin kişilik nüfus başına 183 ek ölüm ile listede 22. sırada.
Bir de ek ölüm sayısı eksi veren ülkeler var. Sadece on dört ülke var bu durumda olan. Bu başarıyı gösteren Filipinler, Japonya, Tayvan, Avustralya ve Güney Kore ilk beşi oluşturuyor. Yüz bin kişilik nüfus başına en az ek ölüm olan yirmi ülkenin yedisinin devlet başkanının kadın olduğunu da vurgulamakta yarar var bu arada.
Analizde pandemi ile birlikte ek ölüm sayılarının artışı çeşitli nedenlere bağlanıyor. Elbette ki bu tespitler tartışmaya açık, ancak akla yatkın olduklarını da kabul etmek gerekiyor.
Birincisi, pandemi kaynaklı ölüm istatistiklerinin doğru tutulmaması. Çoğu ülke tespit ettiği vakalar üzerinden ölüm sayılarını veriyor ve aslında Covid-19 nedeni ile ölen ama test veya aşı olmadığı için sistemde kaydı tutulmayan, hastanede ölmeyen kişileri hesaba katmıyor.
İkinci etkili neden, pandeminin bağışıklı sistemini zayıflatarak insanların başka hastalık kaynaklı olarak ölümüne neden olması. Bu durumda da Covid-19 ölüm nedeni olarak kabul edilmiyor.
Üçüncü neden ise, pandemi nedeniyle verilmeyen veya aksatılan sağlık hizmetleri. Birçok kişi pandemi koşullarında normal tedavilerini karşılayamadığı için, asıl hastalıklarının ilerlemesinin önüne geçemiyor ve bu nedenle hayatını kaybediyor. Yani sebep Covid-19 değil ama sistem.
DÜN : ÖLENLER NEDEN ÖLÜYOR?
Analizde yer almayan, ancak ilk gününden beri yaşadığımız pandemi faşizminin adaletsiz yaşam koşulları nedeniyle; ezilerek, aşağılanarak, ayrıştırılarak, açlık ve yokluk ile tüketilenlerin hayattan kopuşlarını, iş cinayetlerinde öldürülenleri hesaba dahi katamıyoruz.
Belki pandemiye kadar ölüm sayılarına pek dikkat etmezdik. Her gün kaç kişi öldüğüne. Yolda karşılaştığımız bir cenaze aracına hızlıca duasını eder, içimizde hafif bir sızı hisseder ve bizi ölümden uzaklaştıracak günlük yaşantımıza devam ederdik.
Oysa Türkiye’de her gün yaklaşık binin üzerinde kişi yaşamını kaybediyor. İstatistiklere baktığımızda 2019 yılında 435 bin 941 kişiyi kaybetmişiz. TÜİK’in açıklamalarına göre en çok ölüm dolaşım sistemi rahatsızlıklarından kaynaklanıyor. İkinci sırada solunum sistemi hastalıkları ve bunu takiben de sinir sistemi hastalıkları ölüm nedeni.
Hastalıkların detaylarına baktığımızda ise kötü huylu tümörler ilk sırada yer alıyor. Daha sonra kalp hastalıkları geliyor. Böbrek yetmezliği, diyabet, Alzheimer ve hipertansiyon da yılda onar binden fazla insanın yaşamının sona ermesine neden oluyor.
Bu doğal ölüm nedelerinin yanı sıra, her gün otuz kişi çeşitli kazaların ve iki kişi de cinayetlerin kurbanı oluyor. Ne yazık ki her gün yaklaşık on kişi de intihar ediyor. Daha da üzücü olan, her gün kaybettiğimiz yetmiş kişinin neden öldüğünü ise hiç bilmiyoruz. Yani önemsemediğimiz yaşamlar kadar, hesabını tutmadığımız ölümler de var.
YARIN : ÖLÜMLERİN HESABINI SORMAK
Bu yazıyı yazdığımız gün itibarı ile pandeminin başladığı tarihten itibaren, son on altı ayda 3 milyon 164 bin kişi Covid-19 nedeni ile hayatını kaybetti. Buna karşılık son on iki ayda ise 4 milyon 200 bin kişi önlenebilir hastalıklardan dolayı öldü.
Aynı on iki ay içinde, 2 milyon 660 bin kişi kanserden, 440 bin kişi trafik kazasından, 350 bin kişi intihar ederek ve 100 bin kadın ise doğum yaparken yaşamını yitirdi. Savaşlarda ölenlerin ise hesabını tutan yok, kaybolan yaşamların... Bu sayılar önümüzdeki dönemde de kabarıp aynı şekilde gerçekleşecek.
Belki bu yazımızda ölümden çok bahsettik. Ancak ölüm, yaşamı aramaya da açılan bir kapı.
Neden öldüğümüzü bilmek; bize doğuşta sunulan sözde yaşama hakkının, ne kadar yaşama olanağına dönüşebildiğine bakmak, öncelikli bir sorunumuz değil mi?
Pandemi dalgalarının değil, art arda gelen ölüm dalgalarının üzerinden atlamaya çalışan kırılgan hayatlarımız var.
Uzayda koloni hayalleri kuran tüm soytarılar bu dünyayı terk etmeden onlara, ve bize sunulan yalanlarla parlatılmış, toksik ve adaletsiz ortamı hazırlayan sisteme, önlenebilir tüm ölümlerimizin hesabını sormak hakkımız değil mi?
Not : Analizin detaylarına ulaşmak isteyenler The Economist’in “Tracking covid-19 excess deaths across countries” başlıklı sayfasını ziyaret edebilir.