İnsanlık bugüne gezegenin ona sunduğu enerji ile geldi. İhtiyaç duyduğumuz yaşamsal enerjinin neredeyse tamamını topraktan, toprakta yetişen besinlerden ve yine bu besinler ile beslediğimiz hayvanlardan elde ettik, ediyoruz ve uzun zaman boyunca da bu böyle olacak. Ancak bugün biz, yaşamamızı sağlayan bu toprağı da öldürüyoruz.
BUGÜN : ZEHİRLENMENİN BEŞ KAYNAĞI…
Geçtiğimiz hafta sonuna doğru FAO (Food and Agriculture Organization, Gıda ve Tarım Örgütü) çok önemli bir rapor yayınladı. Toprak Kirliliği Küresel Değerlendirmesi başlıklı rapor, küresel bir yıkımı da gözler önüne seriyor.
FAO raporunda topraktaki kirlenmenin kaynakları; doğal birikim, tarım, kentleşme, sanayileşme ve ulaşım ile askeri operasyonlar olarak sınıflandırılıyor.
Doğal kirlenme; doğal arka plan konsantrasyonu olarak da adlandırılıyor ve toprak ana malzemesinin zamanla bileşiminde yaşanan değişikliklerden kaynaklanıyor.
Tarımsal kirlenme; tarımsal üretim sırasında kullanılan pestisitler, mineral ve organik gübreler, atık suların sulama amaçlı kullanımı ve tarımda kullanılan diğer örtü ve ambalajlardan kaynaklanıyor.
Kentleşme kirlenmesi; iki ana şekilde karşımıza çıkıyor. Noktasal ve yaygın kirlenme. Noktasal kirlenme zaten kirletici kaynağın da net olarak görüldüğü bir durum. Yaygın kirlenme ise kentin bütün kirletici unsurlarının toprakta birikmesi ile gerçekleşiyor.
Sanayileşme kaynaklı kirlenme; başta madencilik ve imalat sanayi olmak üzere bu endüstrilerde kullanılan kimyasallardan kaynaklanıyor. Küresel ölçekte kimyasal kullanımının ise 2050 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor.
Askeri kaynaklı kirlenme; çatışmalar sırasında kullanılan kimysala patlayıcılar, ağır metaller, radyoaktif malzemeler ile fosfor kaynaklı. Yani savaşlar sadece insanları değil, adına savaştıkları toprağı da öldürüyor.
DÜN : DOSTA İHANET
Evet, uzun bir zamandır, en eski dostumuza ihanet ediyoruz.
Büyük ozan Aşık Veysel’in “Âdem den bu deme neslim getirdi / Bana türlü türlü meyva yetirdi / Her gün beni tepesinde götürdü / Benim sadık yârim kara topraktır” dediği toprak ayaklarımızın altından kayıp gidiyor.
Sadece yanlış tarımsal uygulamalar ile değil, hemen her türlü insani faaliyetimiz ile, ve sanki hiç sonu yokmuş gibi, toprağı zehirliyoruz. Aslında kendimizi zehirliyoruz, kendi sonumuzu hazırlıyoruz.
Yukarıda saydığımız, insan kaynaklı dört kirlenme kaynağında hiçbir iyileştirme yapmadığımız gibi (ki yapılanlar son derece yetersiz) bunlardaki kirletme kabiliyetimizi her geçen gün biraz daha geliştiriyoruz.
Bir şeylerin iyiye gittiğini düşünmek istiyoruz hep. Ancak sadece tarımsal kirletmeyi düşündüğümüzde bile şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza. 2000-2017 yılları arasında tarımsal üretimde pestisit kullanımında yüzde 34 artış olduğu tespit ediliyor. Ne yazık ki bu oran halen aynı artış trendini de göstermekte.
Güney Amerika, Okyanusya, Karayipler tarımsal kirlenmenin en yüksek olduğu bölgeler. İnsanın bitmek bilmeyen yeme arzusu, sınırsız açlığı toprağı da yiyip bitiriyor. Bu vahşi tarımsal üretime karşılık dünyada 800 milyon insan açlık çekiyor.
Ya uğruna kanlar dökülen vatan toprakları?
Ya adına savaşlar yapılan sınırlar?
Acaba bu savaşların kazananı var mı?
Bir toprak kazanıyor muyuz aslında?
Savaşlardan başını kaldıramayan Kuzey Afrika, Orta Doğu ve bizim de içinde bulunduğumuz Ön asya bölgeleri silahların kirliliği ile topraklarını yıkıma uğrattığımız bölgelerin başında geliyor.
İnsanın bitmek bilmeyen yeme ve bitmek bilmeyen öldürme arzusu, topraklarımızın sonunu getiriyor.
YARIN : BİZİM TOPRAĞIMIZ…
FAO’nun raporu yaşanan bu büyük yıkımın önlenebileceğine dair umut verici öneriler de sunuyor. Toprağı koruyabilir ve geleceğimizi kurtarabiliriz.Ancak elbette ki bu kurtuluş için önerileri okumak ve uygulamak lazım.
FAO raporu ve önerdiği yol haritası biz dünyada kalmayı tercihe denler için harfiyen uyulması gereken bir rehber niteliğinde. Ancak yeni yetme zenginlikleri ileuzayı ve diğer gezegenleri fathedeceğine inananlar için FAO raporunun bahçelerindeki saksıda yetiştirdikleri sardunya kadar bile değeri yok. Bu cümleden hareketle insanlık adına kıymetli uzay araştırmalarına karşı olduğum düşünülmesin.
Biz insanlık olarak neyi alkışlamalıyız acaba? Neye kıymet vermeliyiz? Hangi insanları en zeki insanlar olarak kabul etmeliyiz? Dünyada felaketler üst üste yaşanırken, bunu önlemeye çalışan, belki akşam yiyecek yemeği dahi olmayan gezegen aşıklarını mı, insan hakları savaşçılarını mı, yoksa yerde melek görünüp gökte binlerce ton karbon ayak izi bırakanları mı?
Toprak. Bir santiminin oluşması 300 yıl süren toprak. Devletlerin, bayrakları veya sınırların olmayan, insanlık olarak hepimizin olan, toprak. Bizim toprağımız... Ölüyor...
Raporun detaylarını merak edenler linki üzerinden yayının tamamına ulaşabilirler.