Bir adamın devamlı kafasına naylon torba geçirip, kendisini nefessiz bırakıp, iyice debelendikten ve kıvrandıktan sonra, son anda canhıraş bir şekilde torbayı çıkardığını gören bir başkası adama yaklaşarak sormuş; “Kardeşim sen deli misin? Aklından zorun mu var? Kendini öldüreceksin! Niçin nefes almanı engelleyeceğini bile bile torbayı kafana geçirip kendini zora sokuyorsun?” diye. Torba mağduru da “Nefessiz kalıp, kıvranıp, acı çektikten ve torbayı çıkardıktan sonraki rahatlama anı çok hoşuma gidiyor” diyerek yanıt vermiş.
İktidar da aynen bu hikâyedeki gibi işler yapıyor. Önce sorunları yaratıyor, sonra sorunları çözmek için Türkiye’yi ve tüm kaynaklarını tüketiyor. Kendi yarattığı sorunu çözüp rahatlama anını yaşamak ve ülkemize yaşatmak için mi böyle yapıyor bilemiyorum ama her geçen gün Türkiye’nin kafasına geçirdiği torbayı çıkaramama durumuna doğru koşar adım ilerliyoruz.
Sorunun Kaynağı İktidar!
FETÖ, S-400, Suriye’nin kuzeyinden PKK’nın uzantısı PYD vasıtası ile kuşatılmışlığımız, yalnız Suriye coğrafyasından 4 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacının ülkemize doluşması, Doğu Akdeniz çanağında bulunan tüm ülkelerle kavgalı olmamız, Libya ve Suriye’deki müdahalelerimizle Ortadoğu bataklığına batmamız, Katar hariç tüm Arap ülkelerinin çok açık olarak düşmanlığını kazanmamız, bu kapsamda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) savaş uçaklarının Türkiye’ye karşı Girit’te konuşlandırılması, İran’a yönelik ambargonun Halk Bankası aracılığı ile devlet eliyle deldirilmesi konuları iktidarın Türkiye’nin başına geçirdiği torbalardan sadece bazıları!
Ekonomi, hukuk, insan hak ve özgürlükleri kapsamında açılan paketlerin ve eylem planlarının hepsi iktidar tarafından başımıza geçirilen torbaları çıkarmak içindir. Sen ekonomiyi iflas ettir, 128 milyar doların hesabını bile vereme, hukuku katlet, adaleti, insan hak ve özgürlüklerini bizzat yok et; sonra paket açmaya, eylem planı açıklamaya kalk! Kimse inanmaz ki! Sorunun kaynağı iktidar!
Bir Kere Olsun Doğruları Söyleyin!
Ülkemizi ne yazık ki şamar oğlanına çevirdiler. En son tokat da Mısır’dan! Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu açıklama yapıyor “Mısır’la diplomatik düzeyde temaslara başladık” diye. Hemen arkasından Mısır’dan konu hakkında yalanlama geliyor. Bir kere olsun halka doğruları söyleyin! Çavuşoğlu açıklamasında Mısır konusu için “Herhangi bir ön koşul Mısırlılardan gelmedi. Bizden de herhangi bir ön koşul şu anda yok” diyor. Allah aşkına siz ön koşul öne sürecek durumda mısınız? Ön koşulu olan Mısır!
Mısır sizden İhvan’a desteğinizi kesmenizi, Devlet Başkanı Sisi’nin meşruiyetini sorgulayan düşmanlık siyasetini terk etmenizi, Libya’ya Suriye’den getirilen radikal İslamcıları geri çekmenizi, Libya dâhil, Mısır’da kuşatılmışlık hissi yaratan komşularına yönelik üs edinme sevdasından vazgeçmenizi istiyor.
Karşılarında Sanki Köylü Mehmet Ağa Var!
Türkiye için PKK neyse, Mısır için de İhvan odur! Sen Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, BAE’nin PKK’sına destek verirsen bu ülkelerle karşılıklı güvene, çıkara ve saygıya dayanan ilişkiler kuramazsın. Bu yüzden Suudi Arabistan ve BAE, Akdeniz’de sahilleri olmamasına ve Akdeniz’den kendilerine yönelik bir güvenlik endişesi bulunmamasına rağmen iktidarın İhvan’a verdiği destek nedeniyle Türkiye’ye karşı konumlanmak üzere bir kısım savaş uçaklarını ve yer destek ünitelerini Girit’e intikal ettirdi.
İktidarın yetkili ağızları ve iktidarın değirmenine su taşıyan bazıları ekranlarda yüksek sesle “Mısır deniz yetki alanları konusunda Türkiye ile anlaşırsa kazanır ve karlı çıkar” diyorlar. Sanırsınız ki karşılarında devlet yok, köylü Mehmet Ağa var! Mısır çıkarlarını göremiyor da bizimkiler gösteriyor!
Mısır’ı Yunanistan’ın Kucağına İktidar İtti!
Esas bizimkilerin göremediği şu; devletlerin güvenlik endişeleri ekonomik çıkarlarının ötesindedir. Mısır’ın deniz yetki alanları konusunda Türkiye ile anlaşmamasının, hatta Türkiye’nin 27 Kasım 2019’da Libya’nın Trablus yönetimi ile anlaşma yapması sonrasında bu anlaşmayı yok sayacak şekilde Yunanistan ile anlaşma yapmasının nedeni İhvan’a destek veren Türkiye’yi tehdit olarak görmesidir. Yani Mısır’ı Yunanistan’ın kucağına Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları peşinde olmayıp, kendi çağdışı ideolojisi ve hayali peşinde koşan iktidar itmiştir.
Tabii ki 2013’den beri kopuk olan, Kahire’de büyükelçimizin bile bulunmadığı ve gittikçe düşmanlığa doğru evirilen Türkiye-Mısır ilişkileri normalleştirilmelidir. Buna kimsenin itirazı olmaz, olamaz! Hatta Mısır da dâhil, tüm bölge ülkeleri ile bozulan ilişkilerimiz düzeltilmelidir. Sadece bölge ülkeleri değil, tüm dünya ile de!
İktidarın Kafasıyla Mümkün Değil!
İktidar dün “Biden benim için tarih olur” dedi, bugün Biden ne zaman arayacak diye meraklı ve endişeli bir bekleyiş içinde. Dün Avrupa Birliği’ne (AB) “Eyyy!..” diyerek meydan okuyanlar bugün AB ile beyaz bir sayfa açma peşindeler! Hatta İsrail ile de beyaz bir sayfa açma arayışı içindeler. Çünkü yaşayarak gördüler ki; İsrail ile ilişkileri düzeltmedikçe, ABD ile de ilişkiler düzelmeyecek. Her ne kadar Mısır ve Suudi Arabistan’la da normalleşme istiyor olsalar da halen sürdürülen iktidarın kafasıyla bu mümkün değil!
Mısır’la ilişkileri Mavi Vatan adına ya da deniz yetki alanları için düzeltmeye çalışıyorlarsa geçmiş olsun! Anadolu erenlerinin özlü sözü ile “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” durumu mevcut. Çünkü gerek iktidar gerekse destekçileri Mavi Vatan adına milli duyguları istismar ediyor, halkı yanıltıyor ve kandırıyorlar.
Libya ve İsrail’e Denizden Komşu Olmak
Medyada çokça yer alan ve iktidar tarafından üzerinden halkın milliyetçilik duygularının istismar edildiği Mavi Vatan haritası iki önemli kabulün üzerine çizildi. Birincisi; Yunanistan’a ait adaların karasuları dışında deniz yetki alanları yoktur. İkincisi; Kıbrıs da adadır ve karasuları dışında deniz yetki alanı yoktur. Bu iki kabul ile Türkiye’nin İsrail ve Libya ile denizden sınırının olduğu ve her iki devletle deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yapılmasının gerekliliği ortaya konuldu.
Kıbrıs’ın deniz yetki alanının olması durumunda, Türkiye’nin İsrail ile denizden sınırdaş olması coğrafi olarak söz konusu olamazdı. Aynı şekilde; Yunanistan’a ait adaların da deniz yetki alanları olması durumunda Türkiye’nin Libya ile denizden sınırdaş olması mümkün değildi. Özellikle Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis coğrafi olarak bunu engellerdi.
İktidar Mavi Vatan’a Sahip Çıkmadı!
İktidar 2002’den 2019’a kadar bu iddianın arkasını dolduracak, özellikle Kıbrıs’ın ada olarak deniz yetki alanının olmadığını destekleyecek ve Mavi Vatan’a sahip çıkacak hiçbir diplomatik ve siyasi girişimde bulunmadı. Aksine; kendi askerine kumpas kurdu, zindanlara attı ve diplomatlarına da “Monşer” mobbingi uygulayarak itibarsızlaştırdı, tasfiye etti, yerlerini nitelikleri çok ciddi şekilde şüpheli olan insanlarla doldurdu ve kalan niteliklileri de etkisizleştirdi.
GKRY ise boş durmadı, çalıştı ve iddiasını uluslararası hukuk alanında perçinleyecek girişimlerde bulundu. GKRY, 2003’de Mısır’la ve 2007’de Lübnan’la deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yaptı ve deniz yetki alanının var olduğunu hukuken kabul ettirdi. İsrail, GKRY ile anlaşma yapmaya -ısrarlara rağmen- Türkiye’yi gücendirmemek için yanaşmıyordu. Fakat 2009’da Davos’ta gerçekleşen “One Minute” olayından ve 31 Mayıs 2010’da Mavi Marmara gelişmelerinden sonra düğmeye bastı ve 17 Aralık 2010’da GKRY ile deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yaptı.
İsrail “Türkiye ile Deniz Sınırım Yok” Dedi!
Bu gelişmelere rağmen hala “Türkiye, İsrail ile denizden sınırdaştır” dersek bize dünya kamuoyu güler. Çünkü İsrail, GKRY ile yaptığı anlaşmayla Kıbrıs’ın deniz yetki alanı olduğunu kabul etti ve zımnen Türkiye’nin İsrail ile deniz sınırının olmadığını teyit etti. Aynı şeyi Mısır ve Lübnan’la da yaptı. Yani iktidarın yaptığı fahiş hatalar nedeniyle Türkiye için iş işten geçti.
Libya konusuna gelirsek; Türkiye’nin Libya’daki Trablus yönetimi ile 27 Kasım 2019’da deniz yetki alanları anlaşması yapması eksik ve geç olmasına rağmen Yunanistan’a ait adaların kara sularının dışında deniz yetki alanının olmadığı yolunda attığı olumlu bir adımdı ama arkası getirilemedi. Mısır’la da anlaşma yapılsaydı Yunanistan’ın eli kolu nispeten bağlanacaktı. İktidar ise Mavi Vatan peşinde olmadığından ve İhvan’ı desteklediğinden anlaşma yapmak bir yana Mısır’a düşmanlık yaptı ve Mısır da Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmayı yok sayacak şekilde Yunanistan ile deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yaptı.
Mahkeme veya Savaş
Tüm bölge ülkeleri bize karşı bir araya geldi ve birleşti. Doğu Akdeniz Gaz Forumu, Türkiye’ye karşı oluşturulan birleşmenin ve birlikteliğin somut bir göstergesidir. Türkiye aleyhine gelişen bu tablonun sorumlusu ise devlet aklından, bilgiden, nitelikten uzak, çağdışı bir ideoloji ve hayalin peşinden giden iktidardır. İktidarın yaptığı feci, affedilmez ve hesap vermeyi gerektiren yanlışlar nedeniyle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları ulusal hedefine ulaşması için uluslararası mahkemeye gitmek veya savaşmaktan başka çare kalmamıştır.
Ozan Bingöl’ün Sia Yayıncılıktan çıkan “Kontrolsüz Güç-Vergilerimiz Nerede?” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.