Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi İngiltere’de de insanlar pandemi şokunu atlattıkça, geçen altı ayda neler yaşadıklarını ve neden yaşadıklarını sorgulamaya başladılar. Son bir ayda yükselen BLM hareketi de bu sorgulamayı farklı boyutlara taşıdı.
BUGÜN : BLM BİR UYANIŞ MI?
Geçtiğimiz hafta sonu Londra sokaklarında arbede yaşandı. Londra’da haftalardır devam eden BLM gösterileri, ırkçılık karşıtı gösterilerden tarihsel bir sorgulamaya dönüştü. Geçen hafta da paylaştığımız gibi İngiltere sorunlu tarihi ile yüzleşmeye başladı. İnsanlık tarihinin, bugüne değin süregiden etkisi ile, belki de en karanlık kısmını oluşturan kölelik ve bu sayfalardaki İngiltere etkisi başlattı bu sorgulamayı.
Asırlık heykelleri yerinden eden, daha fazlasının da kaidesini sallayan bu sorgulama, beklenmedik bir uyanışını başlatmış oldu. Tarihin tozlu sayfaları zaten her zaman kurcalanıyordu. Ancak hep bildik ifade ile “bunlar geçmişte kalan hesaplar” olarak kapatılıyordu. Oysa bu yeni uyanış hiçbir şeyin geçmişte kalmadığını da gözler önüne serdi. Kölelik, farklı biçimlerde eşitsizlikler olarak devam ederken, ırkçılık ise yeni yüzü ile yaygınlaşarak toplumun içinde yerleşmiş, artık yadırganmayan yapısal bir sorun olmuştu.
BLM hareketi İngiltere’de özellikle sol eğilimli gruplar tarafından desteklenip, yaşanan yeni sorunlar ile de beslenince olanlar oldu. İngiltere’nin şanlı tarihini korumak amacı ile – polisin tüm gelmeyin uyarılarına karşılık – FLA üyeleri Londra’ya akın etti. Sonuçta iki grup karşı karşıya gelerek sıcak çatışmalara neden oldu. Bir yanda tarihle hesaplaşmak isteyenler, bir yanda ise bu tarih sayfalarını tartışmaya açmadan yoluna devam etmek isteyenler.
Bu arada Hükümet her iki tarafa göz kırpan garip önlemler alarak, ama temkinli bir mesafede olayları izliyordu. Tarihin sorgulanırken, bunun anıtlarının korunması gerektiğini söylerken, tarihin önemli figürlerini de kutular içine koyarak korumaya alıyordu. Aslında biz bir şey yapmadık ki, bizi neden sorguluyorsunuz diyordu.
Açıkçası, gerek ABD’de gerekse de İngiltere’de hükümetler BLM’ye “sizi anladık, haklısınız” diyerek, konunun bu boyutu ile kalmasını tercih ediyor. Hatta her iki ülkede de yine Hükümetler BLM’yi polis kontrolü altında desteklerken, hesabı sorgulanan diğer zenginliklere karşı yapılan eylemleri ise “iyi niyetli” BLM’den ayrıştırarak vandallık olarak tanımlıyordu.
DÜN : KUZEY GÜNEY HESAPLAŞMASI
BLM’nin ırkçılık karşıtı gösterileri herkesin gözünü sadece ABD’deki siyah/beyaz ayrımına çevrirken, dünya liderlerinin önce hoşuna gider gibi oldu. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sorun düşünülemezdi. Ama uyanış sorgulamayı derinleştirdi ve geniş bir tarihsel hesaplaşmanın da başlamasına neden oldu.
Bu durum sadece İngiltere için mi geçerli peki. Elbette ki hayır. Neredeyse kuzey yarım kürenin tüm gelişmiş ülkeleri bu hesaplaşma ile burun buruna kalmış durumda. Her an herşeyin sorgulanabileceği günlere geliyoruz. Ya herşey sorugulanmaya başlanırsa?
Önce ABD’de başlayan, sonra İngiltere’ye sıçrayan bu tarihsel hesaplaşma nerelere kadar gidecek? Güney Amerika kıtası İspanya’dan hesap soracak mı? Sahra altı Afrika Hollanda ve Portekiz’den hesap soracak mı? Ya kuzey Afrika Fransa ve İtalya ile nasıl hesaplaşacak? Peki sonrasında iş burada mı kalacak? Ya Rusya, Japonya, Çin? Kuzey yarım küre yaşamakta olduğu ve neredeyse tamamı Güney yarım küreden çalınmış olan zenginliğinin hesabını nasıl verecek? Bir geri ödeme olacak mı?
Geçtiğimiz hafta İngiltere’de açılan tarih sayfalarından neler çıktı neler. İngiltere’nin bundan sadece yetmiş yıl önce Kenya’da inşa ettiği toplama kampları ile tartışma başladı mesela. Kenya’nın kadim Kikuyu halkı İngiliz yerleşimciler ve sömürge unsurları tarafından kendilerinden çalınan arazileri geri isteyince, bir milyondan fazla insanın toplama kamplarına sürüldüğünü öğreniyoruz. Ayrıca bu kampların kapılarında, Nazi Almanyası’nın toplama kamplarının kapısında yazan “çalışmak özgürleştirir” benzeri “emek ve özgürlük” yazdığını öğrenmek, herhalde İngiltere kamuoyunun bu konularda hiç bilgisi olmayan kesimini şok etmeye yetmiştir.
YARIN : YENİ SAYFALARI YAZMAK
Bugün dünyada ne kölelik ne de ırkçılık bildiğimiz hali ile devam ediyor. Bunların özgün tanımlamaları baki kalmak kaydı ile, yeni türlerini yaşadığımız bir dünyadayız.
Kölelik hepimizin cebinde taşıdığı kredi kartlarına yazılmış halde. Artık hepimiz özgürlüğümüzü kazanmanın bir bedeli olduğunu biliyoruz. Borçluyuz, hatta kimimiz borçlu olduğunun farkında bile değil. Çünkü özgürleşmenin hesabını yapmıyoruz. Bugün ancak özgürleşmeye karar verdiğimiz halde ne kadar ödeme yapmak zorunda olduğumuzu farkediyoruz. Yani hemen herkesin gönlünde yatan güneyde bir kasabaya yerleşerek domates yetiştirmenin bedeli çok ağır. Çoğu insan için ödenemeyecek seviyede.
Irkçılık ise farklı şekillerde uğraştığımız bir sorun. Kimizin sadece cinsiyeti, kimimiz etnik kökeni veya dini kimimiz ise ekonomik sınıfı ile bu ırkçılığa tabi. Eğer bir eşitsizlik yaşıyorsak, bunun kökünde de modern ırkçılık sınıflandırmalarının yer aldığını görüyoruz.
Peki ne yapmalıyız? Ekonomide, teknolojide, çevrede ve siyasette aktif olarak yer almamız ve bu alanlarda alınan kararlara müdahele etmemiz gerekiyor. Hangi işi yaptığımızın veya kariyer yolculuğunun hangi basamağında olduğumuzun bir önemi yok. Kendimize uygun sivil toplum yapılanmasının içinde, evimizde, sokakta ve işimizde alınan kararlara yapıcı ve akılcı şekilde müdahale etmeli, geleceğin tarih yazımına aktif dünya vatandaşı olarak katılmalıyız. Bu uyanıştan hepimiz kendimize bir paye çıkartmalıyız.