Geçtiğimiz hafta Tahran’da yapılan Putin, Erdoğan ve Reisi zirvesi öncesinde Biden mini bir Ortadoğu turu yaptı.
Bu kapsamda İsrail Başbakanı Naftali Bennett’le Kudüs’te, ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’la Batı Şeria’da bir araya geldi ve daha sonra da Suudi Arabistan’ın Cidde kentine geçerek Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) toplantısına katılıp Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüştü.
2017’de, zamanın ABD Başkanı Trump’a Suudi Arabistan’da çok görkemli bir karşılama yapılmıştı. Ama 15 Temmuz’da Biden’a aynı tavır gösterilmedi. Biden, Körfez ülkeleriyle birlikte Mısır, Ürdün ve Irak liderleriyle de konuştu ama Suudilerden de diğer Arap ülkelerinden de istediğini alamadı. Bu bile ABD hegemonyasının zayıfladığının çok açık bir işareti. Bölgede etkisi olan farklı güç odakları da var. Bazı körfez ülkeleri İran ile cepheleşmek istemiyor. Suudi Arabistan da İbrahim Anlaşması’na hala mesafeli duruyor.
Sadece Ekonomik ve Askeri Güçle Olmaz
Hani Biden ve ABD insan hakları, özgürlükler, hukuk ve demokrasi şampiyonuydu? Ne oldu? Suçu sabit olan katliamcının ayağına kadar gitti ama yine de istediğini alamadı. Küresel liderlik, sadece ekonomik ve askeri güçle olmaz ki bunlar da düşüşte, arkada evrensel değerler ve ilkeler manzumesi yoksa hiç olmaz!
Amerika, kurucu babaları John Adams, Benjamin Franklin, Alexander Hamilton, John Jay, Thomas Jefferson, James Madison ve George Washington’a ihanet etti! İktidar da Türkiye’nin çağdışı yüzü ile çağdaş yüzüne FETÖ ve ABD’nin yardımıyla operasyon yaptı! Ama geldiğimiz yer işte burası!
Tahran Cidde’ye Meydan Okudu
İran, Rusya ve Türkiye liderlerinin buluştuğu Tahran Zirvesi, Cidde Zirvesine yanıt ve meydan okuma anlamındaydı. Bu, sadece benim değerlendirmem de değil. Almanya Dışişleri Bakanı Bearbock da Tahran Zirvesi sonucunda Putin, Erdoğan ve Reisi’nin el ele tutuşarak verdiği fotoğraf karesini “meydan okuma” olarak nitelendirdi. Bu fotoğrafa Pentagon da Beyaz Saray da çok kızdı ve köpürdü ama Erdoğan’ı tamamen karşı tarafa kaptırmamak için fazla tepki vermedi. Esasında Erdoğan’ın gönlü Cidde Zirvesine katılmaktan yanaydı ama davet edilmedi! Davet edilmeyi beklemenin bunca gelişmelerden sonra hayalden öte bir anlamı da yoktu.
Bu fotoğrafla Erdoğan; “Seçimler öncesinde bana destek verin, önümü açın. Yoksa Türkiye’yi karşı tarafta konumlandırırım” mesajını vermek istemişti. Bunu yapabilir miydi? Böyle bir gücü var mıydı? Olmadığını ABD de biliyor ve bu hamlelerin şantaj ve pazarlık amacıyla yapıldığını değerlendiriyor ama yine de olası bir çılgınlığa karşı dikkatli davranmaya ve seçimlere kadar durumu idare etmeye çalışıyorlar.
İktidar Yanlış Yaptığını Kabullendi, Altını İmzaladı
Tahran Zirvesi’nin 16 maddelik ortak bildirisine ve sonrasında liderlerin yaptığı açıklamalara bakarak çıkan sonuçları şu şekilde sıralayabiliriz;
- Suriye’de askeri değil siyasi çözüm,
- Terörle mücadele vurgusu,
- Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliği,
- Suriye’de Fırat’ın doğusunda bulunan ABD’nin bölgeyi terk etmesi,
- Sığınmacıların güvenli bölgeye değil asıl geldikleri yere geri dönüşlerinin yapılması gerektiğinin altı çizilmiştir.
Yani Türkiye, Suriye’de Mart 2011’den devam eden savaşta yanlış yaptığını kayıt altına aldırmıştır. Ne yazık ki Türkiye’yi yöneten iktidar; Suriye’deki vekalet savaşına taşeronluk yapmış, askeri çözüm peşinde koşarak Beşar Esad yönetimini yıkmaya çalışmış, Suriye’de egemenlik alanı kurma peşinde koşmuş ve enerjisi azalmış olmasına rağmen koşmaya da devam etmektedir. Bu kapsamda Türkiye’deki sığınmacıların bir bölümünü Türkiye’de artan tepki üzerine güvenli bölgeler oluşturarak buralara yerleştirmeye kalkmıştır. Terörle mücadele vurgusu olumludur ama herkesin teröristi farklıdır. Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünden yanaysak; Suriye’nin terörist dediği örgütlerle işbirliği yapıyor olmak sanırım doğru bir yaklaşım değildir.
Amaç Kur Yapmak
Tahran’da bir araya gelen ülkeler arasında ideolojik bir birliktelik yok. Bir araya gelmelerinde egemen olan kriterler ortak kaygıları, tehditler ve şartlar. Eğer Türkiye’yi yöneten iktidar ABD’den istediği desteği bulmuş olsaydı, o da bu masada olmazdı. Zaten orada bulunmasının belirleyici nedeni de kur yapıp ABD’nin ilgisini ve desteğini çekmekti.
İran, Türkiye’nin Suriye’de de Irak’ta da etkin olmasını istemiyor. Görünen o ki; önümüzdeki dönemde Türkiye ile İran arasındaki çekişme daha da artacak. İktidarın Suriye’nin kuzeyine yapmayı planladığı askeri operasyona Tahran’da yeşil ışık yakılmadı. Kararda belirleyici olan ise İran’dı. İran, Rusya’nın stratejik çıkarları için Türkiye’deki iktidarın zaman zaman önünü açtığını, yanlışlarına sessiz kaldığını ve taviz verdiğini düşünüyor. Aynı şekilde Türkiye de birçok konuda İran’dan rahatsız. Bu konular arasında en çok göze çarpanlardan biri İran’ın Afgan sığınmacılara Türkiye’ye gitmeleri için yol vermesi.
Anlaşmanın Yürüyeceği Kesin Değil
Tahıl koridoru konusunda Putin olumlu yaklaştı ve Erdoğan’ın istediğini verdi. Vermeseydi, Erdoğan Tahran’dan eli boş dönecekti. Ardından, geçtiğimiz Cumartesi günü (23 Temmuz 2022) İstanbul’da Tahıl Koridoru Anlaşması yapıldı. İktidar, hemen bunu iç politika malzemesi yaptı ve bir başarı hikayesi olarak kullanmaya başladı. Benden söylemesi; seçimlerde bunun hiçbir faydası olmaz. Belli ki faydası olacağını ve bu sayede uluslararası itibar da kazanacaklarını sanıyorlar. Hem zaten bu anlaşmanın yürüyeceği de kesin değil. Ayrıca Tahıl Koridoru Anlaşması halen küresel çapta yaşanan gıda güvenliği ve açlık sorununu da çözmez. Sadece pansuman görevi görür. İstanbul’daki Tahıl Koridoru Anlaşması’nın mürekkebi henüz kurumadan tahıl ihracı terminal çıkış noktalarından birisi olan Odesa liman tesisleri Moskova tarafından Kalibr füzeleri ile vuruldu.
24 Şubat’ta başlayan ve beşinci ayını dolduran Ukrayna Savaşı yüzünden tahıl ihtiyacının yaklaşık üçte birini karşılayan Ukrayna ve Rusya’nın devre dışı kalması; tahıl, ayçiçeği yağı, petrol, doğal gaz ve gübre fiyatlarının yükselmesine ve buna bağlı olarak dünyada gıda fiyatlarının artmasına neden olmuştur. Artan maliyetler, gıda fiyatlarındaki artış ve küresel ölçekte yaşanan gıda krizinin tek nedeni elbette sadece bu savaş değil. Öncesinde yaşanan koronavirüs salgını da bu süreçte etkili olmuştu. Ukrayna Savaşı bu etkiyi biraz daha hızlandırdı ve krizin büyümesini tetikledi.
Esas Yapılması Gereken Savaşı Durdurmak
Açık kaynaklardan öğrendiğimize göre; Ukrayna’da depolarda 20 milyon tonu aşkın tahıl ihraç edilmeyi bekliyor. Pekiyi, ihracı gerçekleşti diyelim; arkası gelecek mi? Çünkü savaş devam ettiği müddetçe tahıl ekimi ve hasadı yapabilmek mümkün olmayacak veya çok kısıtlı olarak yapılabilecek. Diğer taraftan; tahıl fiyatlarını arttıran faktörler içinde gübre, petrol ve doğal gaz fiyatları da vardır. Savaş bitmediği müddetçe gıda fiyatlarını aşağıya çekebilmek ve küresel gıda güvenliğini sağlayabilmek mümkün değil. Esas yapılması gereken; savaşın durdurulmasıdır. Ama bu konuda müzakere ve diplomasi dahil, hiçbir gayret yok.
2021 yılı itibarıyla dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u açlık sorunu yaşıyor. Yani dünyada yaklaşık 800 milyon insan açlıkla karşı karşıya. Bunun nedeni tek başına Rusya-Ukrayna savaşı ile açıklanamaz. Hatta salgınla da! Tabii ki bu açlığın arkasında başka nedenler de var. Bu nedenlerin en başta gelenleri; açgözlü kapitalist düzen, emperyalizm ve sömürüdür.
Sonuç olarak demem o ki;
- Tahıl Koridoru Anlaşması başarılı olsa bile küresel gıda güvenliği açısından tesiri geçici olacaktır.
- 2022 tahıl üretim verilerine bakıldığında koridor açık olsa bile ihraç edilecek yeterli tahıl ürünü olmayacaktır.
- Kalıcı çözüm savaşı durdurmaktır.
- Anlaşmanın başarılı olmasının önünde bazı engeller mevcuttur. Anlaşma; Ukrayna’nın tahıl ürünlerinin yanı sıra Rusya’nın da kendi ürünlerini dünya pazarlarına satabilmesini içeriyor. Ama iş ayrıntıya ve uygulamaya gelince ABD’den “yaptırımlar deliniyor” itirazı gelebilir. Ruslar da yeni yaptırımlara karşı hamle olmak üzere bu işten vazgeçebilir. Aynen enerjide olduğu gibi!
Ayrıca Odesa gibi ihraç terminal limanlarının mayınlarla kirletilmiş olması ve gemilerin İstanbul’a intikalinde seyrüsefer güvenliği açısından Montrö’yü delebilecek, Karadeniz’e sahildar olmayan donanmalara davetiye çıkarabilecek maksatlı provokasyonlara açık olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır...