Üç raporda dünyanın hali… Bu ayın başından itibaren uluslar arası örgütler tarafından açıklanan üç rapor Covid-19’un dünyada uzun yıllardır mücadele edilen birçok sorunu nasıl daha da büyüttüğünü ortaya koyuyor.
1 Temmuz’da WHO ve UNICEF “Evsel İçme Suyu, Sanitasyon ve Hijyen İlerleme Raporu 2000-20“ raporunu yayınladı. Rapora göre bu alanda küçük ilerlemeler yaşanmış olsa da, 2030 yılında 1,6 milyar insan güvenli içme suyuna, 2,8 milyon insan temel sanitasyon olanaklarına ve 1,9 milyar insan elini yıkayacak suya sahip olamayacak.
8 Temmuz’da UNODC tarafından yayınlanan rapor geçtiğimiz yıl insan tacirleri tarafından gerçekleştirilen kaçakçılığın küresel ölçekte artışına dikkat çekiyor. İşlerini kaybeden insanların umudunu suistimal eden bu fırsatçı suç örgütlerinin daha da acı verici şekilde cinsel sömürü, zorla çalıştırma ve suç işleme amacı ile çocuk kaçakçılığı için de pandemi uygunsuzluğunu kullandıkları raporda yer alıyor.
12 Temmuz’da WFP, FAO, IFAD, WHO ve UNICEF tarafından yayınlana “Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme“ raporu ise 2020 yılında kronik açlıktan etkilenen insanların önceki beş yılın toplamından fazla olduğunu belirtiyor. Rapora göre geçtiğimiz yıl yaklaşık 800 yüz milyon insan yetersiz beslenme sorunu yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.
Her üç rapor da sorunların derinleşmesinde Covid-19’un etkisinin büyük olduğunu vurguluyor. Özetle topralamak gerekirse; olumsuz gelişmeye neden olan ikinci sıradaki etmen bir türlü önlenemeyen iklim değişikliği ve üçüncü sırada ise eşitsizliklerin artışı yer alıyor. Elbette ki her üç etmenin de etkisi olduğunu düşünebiliriz. Ancak zaten böyle durumları çözmesi için seçtiğimiz ve görevlendirdiğimiz siyasilerin zekasızlığını kötüleşen bilançonun ne tarafına yazacağız acaba?
İnsanlık tarihi boyunca eşitsizlik hep bir egemenlik aracı olarak kullanılmıştır. Tarihin imparatorlukları çalma ve gasp ile elde edilen servetin yarattığı eşitsizliğin omuzlarında yükseldi. Devletlerin imparatorlukları gibi şirketlerin varlıkları da yine, aynı soygunun devamı ile yaratılan, beslenen ve korunan eşitsizliklere bağımlıydı.
Günümüzden 2400 yıl önce Plato aşırı yoksulluğun ve aşırı zenginliğin toplumdaki büyük kötülüğün ürünü olduğunu söylerken ardılı Plutarch ise zengin ve fakir arasındaki dengesizliklerin “tüm cumhuriyetlerin en eski ve en ölümcül hastalığı” olduğu konusunda uyarıda bulunuyordu.
Etkili 20. yüzyıl ekonomisti Simon Kuznets (1901-1985) ise insani gelişme yolunun, şimdi Kuznets eğrisi olarak bilinen bir eşitsizlik eğrisi oluşturduğuna inanıyordu. Kuznets’e göre endüstriyel kapitalizm dönemi bitince eşitsizlikler azalacaktı. Ancak Kuznets’in teorisi neredeyse her gelişmiş ekonomide 1970'lerden bu yana gelir eşitsizliğinin keskin yükselişiyle çökmüş oldu. Branko Milanovic (1953-…) bunun yerine, Nikolai Kondratiev (1892-1938) teorisine gönderme yaparak eşitsizliğin zaman içinde nasıl yükselip düşebileceğini gösteren Kuznets dalgaları teorisini ortaya koydu.
İnsanlığın son iki yüzyıllık tarihine baktığımızda Milanovic’in eşitsizlik dalgalarının ne kadar da belirgin olarak karşımıza çıkabildiğine şahit oluyoruz. Bu dalgalanmanın doğal olduğuna inanmak saflık olur. Döneme egemen ekonomik unsurların ve hamileri konumundaki siyasilerin müdahalesi olmadan bu dalgalanmanın gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı ortada.
Bugün de aynı şekilde Covid-19’un bütün dünyayı meşgul ettiği bir ortamda siyasilerin eşitsizlikleri, hem ülkelerinin içinde hem de de küresel ölçekte, telafisi güç şekilde derinleştirdiğine tanık oluyoruz. Buna karşılık siyasilerin “elini yıka, maskeni tak, aşını ol” boş sözleri ile halklarını oyaladığı bir ortamda, artan eşitsizlikler karşısında hiçbir kayda değer politika üretmediklerini görüyoruz.
Eşitsizlik elbette sadece gelir veya servet ile sınırlı değil. Bu ana etmenin de etkisi ile sağlık, eğitim ve sosyal hareketliliğin yanı sıra cinsiyet, ırk, yaş, coğrafya ve sosyal gruplar gibi unsurlarda da eşitsizlikler karşımıza çıkıyor. Bu ay yayınlanan üç rapor (ve daha fazlası) türlü eşitsizliklerin acı tablolarını okumamıza olanak sağlıyor.
Araştırma enstitüsü Democracy Collaborative'in kurucusu Ted Howard, üç kişinin - Bill Gates, Jeff Bezos ve Warren Buffett - ABD'deki en alt gelir grubunda yer alan 160 milyon insandan daha fazla servete sahip olduğunu söylerken, bunun sadece bir gelir değil aynı zamanda demokrasi meselesi olduğunu da vurguluyor.
Demokratik yapısını kaybeden devletlerin çöküşlerinin de bir o kadar şiddetli olabileceği uyarısında bulunuyor aynı zamanda.
Birçok ekonomist serbest piyasa ekonomisinin kabul edilebilir oranda (!) eşitsizlik üretebileceğinde hemfikir. Ancak bu eşitsizliğin derinleşmesinin de tehlikelerinden bahsediyor.
Kapitalizm bugüne dek sermaye birkiminin esasını oluşturan eşitsizlik talebinden vazgeçemedi. Ancak oburluğu ile de bunu belirli bir oranda tutmayı da başaramadı. Covid-19’un yarattığı uygunsuzluk ortamında midesine odaklanan kapitalizm ile onun hamisi konumundaki siyasetin zekasızlığı artan şekilde devam ediyor. Özetle, yine ve aynı şekilde kapitalizm kendi yarattığı ve siyasilere korumasını yaptırdığı eşitsizlik dalgasının içinde boğulmak üzere.
Raporları Yayınlayan Örgütler : WHO World Health Organization (Dünya Sağlık Örgütü), UNICEF United Nations Children’s Fund (Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu), FAO Food and Agriculture Organization (Gıda ve Tarım Örgütü), IFAD International Fund for Agricultural Development (Uluslar arası Tarımsal Gelişme Fonu), WFP World Food Programme (Dünya Gıda Programı), UNODC United Nations Office on Drugs and Crime (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi)