Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) zirvesi yine “samimiyet ve güven sınavı” olarak sonuçlandı. Zirve sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında Erdoğan, önemli açıklamalarda bulundu.
Açık söylemememiz gerekirse AB, konu Türkiye olunca hep çifte standart uygulamıştır. Katı davranış içindedir. Oylama tetkikleri ile yol almayı ön planda tutmuştur. Yıllardır kapılarında bekletmektedir. Konu ile ilgili yazılarımızda bunlara enine boyuna değinmiştik.
Görünen şu:
Ne Türkiye AB’den, ne de AB Türkiye’den vaz geçemiyor. Ortak çıkarlarımız böyle bir tabloyu ortaya koyuyor.
Peki, ortak yol var mı? Hiç kuşkusuz var.
Ortak yolu bulabilmek, güven tazelemek için her iki tarafın da kaybetmemesi gerekiyor. Bugüne kadar kaybeden Türkiye oldu. Yıllarca AB kapılarında bekletiliyoruz. AB tarafından verilen sözlerin yerine getirilmemiş olması da bu samimi ve güven ortamını sarsıyor.
Varna’daki zirve, geçmişe geri dönmemek ve bundan sonraki süreçte Türkiye ile müzakerelerin tamamlanarak AB kapılarının açılması için önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki açıklamaları da önemlidir.
Örneğin, Suriye’den sığınmacılar konusu gündeme geldiğinde AB ülkeleri “Türkiye’ye vize serbestîsi getireceğiz “sözünü vermelerine rağmen bugüne kadar olumlu adımı atmadılar.
Cumhurbaşkanı bu konuyu gündeme getirirken haklı olarak “Ülkemizin AB mensubu muhataplarından geri dönüş beklediği vatandaşlarımız için sağlanacak olan vize serbestîsidir. Bununla ilgili çalışmamız Şubat ayı başında AB komisyonuna sunulmuştur. AB bu noktada adımını bir an önce atmalı. Bu durum, vatandaşlarımızın AB’ye olan güvenliğini sarsacak bir hâl almamalıdır” demiştir.
Yukarıda AB ile güven ve samimiyetten söz ettik ya, bu samimiyet ve güvenin artık bu saatten sonra sarsılmaması gerekiyor.
Dikkat edilecek olursa bizim için terörle mücadelede AB’nin tutumu ve bakışı da önemlidir. Erdoğan bu konuyu da gündeme getirirken şu vurguyu yapmak durumunda kalmıştır:
“Bizim için son derece önemli bir diğer konu terör meselesidir. Türkiye hali hazırda birçok terör örgütünün hedefinde yer alıyor. DEAŞ, PKK ve YPG gibi terör örgütleriyle içerde ve dışarıda mücadeleyi sürdürüyoruz. Teröristlerin şu anda sahip oldukları imkânlar ne yazık ki bizim stratejik ortaklarımızın bunlara temin ettikleri silah ve mühimmatlardan oluşmaktadır. Bunları stratejik ortaklarımızın vermiş olması da ayrıca manidardır. Terör operasyonlarımız sadece kendimizin değil, Avrupa’nın güvenliğine de katkı sağlamaktadır. Biz terörle mücadelede afaki ve haksız eleştiriler değil, güçlü destek bekliyoruz. “
AB ile aramızdaki sorunların bu kadarla sınırlı olmadığını biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan diğer sorunları da şu açıklamalarla dile getirerek bundan sonraki yol haritasına da açıklık getirmiştir:
“Türkiye-AB ilişkilerinde zorlu bir dönemi geride bırakmış olmayı umuyoruz. Önceki dönemde bazı taahhütler olmuştur ve bunlardan ilki 3 milyar Euroluk bir taahhüttür. Şu an itibariyle bu miktarın bir milyar 850eurosu ilgili birimlerimize aktarıldı. Temenni ediyorum ki şimdi ikinci taksit olan üç milyon Euro da şu an ulaştırılmasıyla mültecilerimizle ilgili atılması gereken adımları atalım. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi siyaset meselesi yapılmamalıdır. Bu mesele teknik bir konudur, siyasi değil. Uzun bir süredir AB ile Türkiye’nin stratejik ortaktır. Avrupa’nın Türkiye’yi genişleme politikalarının dışına itmesi ‘vahim bir hata’ olacaktır. Türkiye bölgede kilit aktör, jeostratejik bir müttefik, genç nüfusa sahip dinamik bir ülkedir. Geçmişte yapılan bir hatanın esiri durumundaki AB’nin adil bir tutum takınmadığı sürece Kıbrıs meselesini çözümünde maalesef bir katkısı olamayacaktır. Kıbrıs meselesinin seyrinden bağımsız olarak adanın etrafındaki doğal kaynaklara dair karar alma mekanizmalarına Kıbrıs Türklerinin de eşit olarak dâhil edilmesi uluslararası hukukun gereğidir. Avrupa Birliği ile aramızdaki güvenin yeniden tesisinin ilk adımını bugün burada hep beraber atmış olduğumuzu umuyorum. Ancak bu adımı attık demek yeterli değil, somut olarak atmak gerekiyor. Ben Varna’dan AB ülkelerine bir kez de sesleniyorum, gelin ortak coğrafyamız olan Balkanlarda istikrar ve refahın sağlanması yönünde birlikte çalışalım. Gelin Suriye, Irak, Filistin, Kudüs, Yemen, Rohingya, Afrika gibi uluslararası konularda işbirliğimizi derinleştirelim. Gelin güçlü, müreffeh ve istikrar abidesi Avrupa’yı hep birlikte inşa edelim.”
Son söz:
Bizim de sıkıntılarımız ve AB’nin beklentilerine bakış açımızın da önemli olduğunu biliyoruz. Hiçbir şey tek taraflı değildir. Bugüne kadar uzayan müzakerelerde kendimizin eleştirilecek yönleri var.
Bunları da bir başka yazımızda enine boyuna ele alacağız.