Hiç tadı tuzu olmayan yazı uğurladık. Sonbaharın gelmesiyle birlikte artık şallar, hırkalar, montlar yavaş yavaş dolaplardan çıktı. Siz alışveriş yapıyor musunuz bilmiyorum ama ben çok tedirginim ve mecbur olmadıkça birşey almak istemiyorum, bir yere de gidemiyorum. Normalde bu mevsimde yazlıkçıların dönmesiyle boşalan Erdek'ten kimsenin gitmeye niyeti yok. Yazlıkçıların bir çoğu istanbullu ya da Ankaralı. Maalesef iki büyükşehirde de koronavirüsün hükümdarlığı sürüyor. Bunu firsat bilen tatilcilerde gitmek için acele etmiyor. Küçük bir balıkçı kasabası olan Erdeğe doğal gaz bağlanması da ayrı bir güzel oldu.
Londra'dan bir arkadaşımla İsrail'e gidelim dedik bilet ve otel araştırmaya başladık hop ertesi gün ülke kapandi.
O zaman madem döviz fiyatları bu kadar yüksek firsata çevirelim Antalya'ya gidelim Altın Portakal'da başlıyacak nasılsa dedik. Antalya fena durumda korona var sakın aklınızdan bile geçmesin dedi arkadaşım. Rotayı İspanyaya çevirdik, arkadaşım Feriha'nın kızının sınıf arkadaşı pozitif çıkmış sınıf karantinaya alınmış. Bunu duyunca İspanya'ya da gidilmez tabii.
Fransa Amerika koronadan yıkılıyor.
İtalya ile ilişkilerimi askıya aldım biraz. Uçağa atlayıp bir Bora Bora yapmak ne güzel olurdu ama bugunlerde Erdek'ten kafamı çıkaramıyorum. İstanbul'a evimize dönmeyi bile erteledik. Bir daha ne zaman seyahat edebilirim hiç bir fikrim yok açıkçası Mudanya'ya gitmeyi bile göze alamadım açıkçası. Söz konusu olan sırf ben değilim çünkü aileme karşı da sorumluluğum olduğu için bir adım atarken iki kez dūşünmek zorunda kalıyorum.
Erdek'te bol balıklı, uzun yürüyüşlü, bol kitapli, az televizyonlu, sessiz, sakin günler geçiriyorum.
İtalya'da ki az makarna çok şaraplı günlerimden çok farklı, uzun bir süreden sonra ilk kez votka vişne içtim bu ikilinin ne kadar çok yakıştığını unutmuşum. Ayrıca Erdeğimizin meşhur Ada çayından bahsetmemek haksızlık olur.
Haftaya görüşmek üzere