Herhalde hakim ekonomik sistemin kötü özellikleri arasında birinci sırayı fütursuzluğa vermek en doğrusu olacaktır. Bugün varlığını iktidar baskıları, gizlemeden yaptığı darbeler ile ayakta tutan sistem, yarınını da garanti altına almak için kendisinin eleştirilmesine neden olabilecek tüm unsurları da ortadan kaldırmak için çaba sarfediyor. Hem de bunu en demokratik kabul edilen ülkelerde ve büyük bir rahatlıkla yapıyor.

BUGÜN : AŞIRI SİYASİ GÖRÜŞ NEDİR

Geçtiğimiz hafta İngiltere Eğitim Bakanlığı (DfE, Department for Education) tarafından okulların sağlık ile ilgili müfredatını (!) düzenlemeleri için yayınlanan rehberin içinde, anti-kapitalist unsurlar içeren yayınların “aşırı siyasi görüş” olarak sınıflandırılarak, bunların hiçbir şekilde kullanılmaması gerektiği vurgulandı.

Bakanlık, okul yöneticilerini, yardımcı kaynakların seçiminde çok dikkatli davranmaları gerektiği yönünde uyarırken; özellikle ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplanma özgürlüğü veya din ve vicdan özgürlüğüne muhalefet, Yahudi karşıtlığı ile ırkçılığın ve yasadışı faaliyetlerin teşvik edilmesini veya onaylanmasını ima eden unsurları içeren yayınların okullarda okutulmasını da yasakladı.

İlk bakışta normal ve doğru bir çerçeve gibi görünse de, bu unsurlardan da önce demokrasi ve kapitalizmi ortadan kaldırmak veya yıkmak veya özgür ve adil seçimleri sona erdirmek yönünde alenen ifadeler içeren yayınların da yasaklanması gerektiği vurgulandı Bakanlık.

Bakanlığın demokrasi karşıtlığı ile kapitalizm karşıtlığını aynı tutması, bunlara karşıt görüşleri ise bir öncesinde vurguladığı ifade özgürlüğü kapsamının tamamen dışında tutması eleştirilere neden oldu. Ancak eleştirilerin fazlaca da bir karşılık bulduğunu söylemek güç.

Bakanlık sadece bu tür içeriklere sahip yayınları da yasaklamadı bu arada. İncelenen yayının kendisi aşırı kabul edilen bu unsurları içermese dahi; eğer yayın bu tür içeriklere sahip başka yayınları olan bir kuruluş tarafından yayınlanmış ise de bu kaynağın kullanılmaması gerektiği belirtildi. Rehber bu önerinin gerekçesini ise şu şekilde açıkladı; “Kaynağın kendisi aşırı olmasa bile, kaynağın kullanımı sırasında yayıncı kuruluşun onay veya desteği gerektirebilir.” Dolayısı ile bu kuruluşun hiçbir yayını kullanılamaz.

DÜN : DEMOKRATİK EĞİTİM AMA NASIL

Henüz 19. yüzyılın ortalarında İngiliz aristokrasisi yerini demokrasiye bırakırken, eğitimci ve şair Matthew Arnold, hangi eğitim biçiminin demokratik bir çağa uygun olduğunu belirlemek için Fransa ve diğer ülkelerdeki popüler eğitimi araştırıyor. Arnold, demokrasi ruhunun, insanın kendi özünü onaylama çabasıyla kendi varlığını tam ve özgürce geliştirme çabasının ve insan doğasının bir parçası olduğunu belirtiyor.

20. yüzyılın başlarında ise eğitim reformcusu John Dewey, çocuklara önceden belirlenmiş aynı müfredatın verilmemesi gerektiğini savunan radikal bir düşünce öne sürüyor. Buna göre eğitimde demokrasiye dayalı bir eğitim felsefesi geliştiriyor. Dewey çocukların demokrasiyi öğrenmek için demokrasiyi deneyimlemesi gerektiğini, sorumlu yetişkinlere dönüşmek için sadece bir rehberliğe ihtiyaçları olduğunu dile getiriyor.

Princeton Üniversitesi etik merkezi ile insani değerler merkezlerini kuran Amy Gutmann ise, demokratik bir toplumda çocukların eğitiminde herkesin bir rolü olduğunu savunuyor. Bu rollerin ise en iyi şekilde müzakereci bir demokrasi anlayışı ile belirlenebileceğini savunuyor.

Esasen eğitim demokratik konusunda çalışmalar yapan birçok düşünür yaklaşık olarak aynı ortak noktada buluşuyor. Bu düşünürler çocukların ve gençlerin birçok farklı görüş ile karşılaşmaları gerektiğini ve bu çocuklara ancak doğru ile yanlışı ayırt etmelerine olanak sağlayacak yeteneklerini nasıl geliştirebileceklerinin öğretilmesi gerektiğini savunuyorlar. Bunun için de düşüncenin geliştirilmesi gerekiyor elbette.

Buna karşılık dünyada iktidarların eğitim üzerindeki tasarrufları artık tam bir komediye dönmüş durumda. Ancak alınan karalar ve yapılan uygulamalar ne yazık ki hiç komik değil. Özgür dünyanın özgür düşünen insanlarını yetiştirmek amacı ile servis edilen eğitim programlarının bu özgürlüğe zerre kadar faydası olmadığı ve olmayacağı anlaşılıyor.

YARIN : ÖZGÜR DÜŞÜNCE İÇİN...

Özgür düşünce elbette ki en sevmediğimiz konu. Özgür düşünen bireylerden oluşan bir toplumun özgür iradesi olacağını ve düşünceye dayalı bu özgür iradenin ise özgürlük talepleri olacağını beklemek yanlış olmaz. İnsanın özgürlüğünü koruyabilmek için ise hemen her alanda adil bir düzene sahip olması gerektiğini anlaması çok uzun zaman almayacaktır. Yani siyasette, sosyal alanda ve ekonomik düzende adaletten bahsediyoruz. Özellikle sonuncusu hiç de hoş karşılanmayacak bir durum. Adil ekonomik bir düzen; kim ister ki bunu?

Günümüzün belki de yaşayan en büyük düşünürlerinin başında yer alan Noam Chomsky, Temmuz ayının 24’ünde yayınlanan bir röportajında – mevcut ABD yönetimini kastederek “Bunlar faşist bile değil. Faşistler iş dünyasını yönetir. Bunları iş dünyası yönetiyor” diyerek mevcut durumumuzun aslında ne kadar trajik olduğunun altını çizmişti.

Bugün anti-kapitalist olmak düşüncesinin sunulması dahi yasaklanmış durumda. Anti-kapitalist düşünceyi kimin yasaklamak isteyebileceğini tahmin etmek için de müneccim olmaya gerek yok, elbette ki kapitalist olanlar.

Bu noktadan sonra – özellikle örgün eğitimi kastederek – hala “eğitim şart” diyen çıkar mı bilemiyorum. Ancak daha sağlıklı ve eşitlikçi bir neslin mevcut eğitim kurumlarında yetişemeyeceğini anlamış durumdayız. Çocuklarımızın temel demokratik değerleri okullarda öğrenemeyeceğini artık kabul etmemiz gerekiyor. Buna karşılık, geleceğimizin garantisi çocuklarımıza ve gençlerimize özgürlük, özgür düşünce, demokrasi ve eşitliğin ne olduğunu bizlerin öğretmesi gerekiyor. İnanın okuldakinden daha kötü bir sonuç almazsınız.