Aylardır Dolar’daki yükseliş, alınan onca önlemlere rağmen durdurulamıyor. Her geçen gün yükselişini sürdüren dolardaki artış, iğneden ipliğe her şeyi etkiliyor. İthalata bağımlılığımız nedeni ile fiyatlar yükseliyor, enflasyon can yakmaya devam ediyor.
Peki, bunun nedenleri nedir? Hangi önlemlerle Dolar’daki artışın önüne geçilebilir? Bugüne kadar bizi yönetenlerin aldığı önlemler yetmediğine göre ne yapılmalıdır?
Geçenlerde Merkez Bankası Eski Genel Müdürü Durmuş Yılmaz, bu konudaki değerlendirmelerini Sözcü Gazetesi’ne değerlendirdi. Şimdi İYİ Parti ekonomi kurmayları arasında yer alan Durmuş, öncelikle dövizi tırmandıran ana temellerini şu maddeler içinde değerlendiriyor:
– Türkiye'nin giderek artan borçluluk oranı
– Sermaye girişindeki belirgin yavaşlama
– Tırmanan cari açık
– Yüksek enflasyon
– İktidarın siyasi söylemleri
– OHAL'in devam etmesi
– Hukuka güven eksikliği
– Siyasi sonucu öngörülemeyen seçimler
– Komşularla kötü ilişkiler
– ABD-İran gerginliği ve petrol fiyatları.
Dikkat edilecek olursa,Durmuş’un sıraladığı bu nedenleri birçok ekonomist de dile getirmişti. Ancak, bizi yönetenler her nedense bu sıkıntıları giderebilecek önlemleri bugüne kadar almamakta direniyorlar.
Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, hükümetin birbiri ardına açtığı seçim paketleriyle kaynak bulabilmek için getirdiği af ve barış paketlerinin ekonomiye ilişkin kaygı ve riskleri körüklediğini söyledi. Yılmaz, “Bu aflar, barışlar piyasaya, ‘biz bir çıkmaz sokağa girdik, önünü sonunu görmediğimiz tedbirler alıyoruz' mesajı veriyor. Bu paketler piyasaya güven vermiyor, aksine belirsizliği daha da artırıyor” dedi.
Yılmaz, siyasilerin gölgesinde kaldığı sürece Merkez Bankası'nın dövizi frenlemeye yönelik attığı adımlardan etkili sonuç alamayacağını da belirtiyor. Söyledikleri özetle şöyle:
“Önde siyasiler değil, Merkez Bankası başkanı ve yönetimi olacak, siyasiler arka planda kalacaktı. Tamam, Merkez Bankası güzel iş yapıyor, döviz arzını artırıyor. Ama siyasilerin niyeti uzun vadede faizi artırmamak olduğu için bu müdahalelerin etkisi zayıf kalıyor. Biraz geç kalındı, Allah sonumuzu hayır etsin. Merkez Bankası'nın politika faizini artırması gerekiyor. Merkez Bankası'nın piyasayı inandırabilmesi için yüzde 8'lik repo faizini (politika faizi) zaten uygulamada olan yüzde 13,5’e, geç likidite faizini de yüzde 14-15'lere yükseltmesi işi kolaylaştırabilir.”
Kısaca biraz da siyasete ve Cumhurbaşkanlığı seçimine dönelim:
İYİ Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz, Tayyip Erdoğan'ın seçimleri kaybetmesi halinde Cumhurbaşkanlığını bırakmayabileceğine ilişkin söylenti ve kaygıları da değerlendiren Yılmaz, “Bu konuda parti liderimiz Meral Akşener 1946 örneğini gösteriyor. Nasıl ki o dönemde hem parti lideri hem Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan İsmet İnönü parti liderliğini bırakıp seçimlere gidiyor ve kaybedince de hiçbir sorun çıkarmadan iktidarı devretmişse, bugün de vatanını seven herkes seçimi kaybedince iktidarı bırakıp gidecektir. Türkiye demokrasisinin önünde 1946 örneği duruyor. Bizi Zimbabve'den, Zambiya'dan, halkı hiçe sayan totaliter lider rejimlerinden ayıran fark, demokrasi tarihimizdir” diye konuştu.
Son yıllarda dışa her açıdan bağımlı hale geldik. İthal ettiğimiz her şeye dolar veriyoruz. Yatırım yok, artık sıcak para girişi de olmuyor. Bu durumda dolar yükseldikçe ithal mallar pahalanıyor.
Bu satırlar yazılırken dolar 4 lira 44 kuruşa yükselmişti.
Yine bu satırlar yazılırken akaryakıta yeni zamlar yürürlüğe girdi.
Ramazan nedeni ile piyasalardaki zam furyası ise dur durak bilmiyor.
Bütün bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde Merkez Bankası Eski Başkanı Durmuş Yılmaz’ın önerileri de gerçek anlamda önem kazanmış olmuyor mu? Kaldı ki, birçok ekonomistin görüşleri de Durmuş Yılmaz’ın önerileri ve görüşleri ile bir noktada birleşiyor.