Benimkisi ilk görüşte aşk olmadı. Koronavirus ve yağmurun etkisiyle her yer boştu oysa ki ben insan görmeyi seven biriyim. Daha önce Milano'da yaşarken Enzo Ferrari müzesine gitmişliğimde var ama şehri hiç gezmemiştim. Evet Ferrari Müzesini gezdim ama açıkçası araba sevdam yok benim dün bunu iyice anladim. Monte Carlo'da iken yarım saatliğine Ferrari kiralamıştım o zaman ki erkek arkadaşıma fotoğrafımı gönderince "Çıldırdın mı sen? Dizel Fiesta'yı bile zor kullanıyorsun intihar mı etmek istiyorsun" demişti. Ferrari kullanmamı kıskandımı ne? Sonra aklıma Ferrarisine tüp taktırmak isteyen Belçika'da yaşayan vatandaşım geldi gülümsemeden edemedim. Tabii.. Ferrarinde olsa tasarruf şart !!!!
Dün Ferrari müzesine tekrar gitmedim. Yağan yağmurun altında Modena turu attım. Islandım, yürüdüm....Yürüdüm ıslandım...
Dünkü gezimden bilmediğim iki şey öğrendim. Ilki Modena ünlü ve benim çok sevdiğim Tenor Pavarotti'nin doğduğu şehirmiş meğer. Ikinciside Enzo Ferrari ile Mesut Ozil'in hayrete düşürecek benzerliğinin yanı sıra Enzo'nun 1980'de ki ölūmünden iki ay sonra Mesut'un doğması. Sonradan öğrendim ki bunu benden başka herkes biliyormuş
Tren istasyonundan aşağı yürüyünce tarih sizi selamlamaya başlıyor.
17. yüzyıl mimarisi, ortaçağdan kalma dar sokakları arasında birbirinden güzel kafe ve restorantları arasında harika bir gün gecirdim. Şehre yakın bir yerde Pavarotti'nin heykeli gülerek selam verdi durdum ve onunla konuştum. Iyiki dogdun ve bana Operayı sevdirdin dedim. Günün geri kalan kısmında Avea Maria kulaklarımdan hiç gitmedi. Opera salonu açık olmadığı için gezemedim ve yağmur nedeniyle Pavarotti heykeli ile fotoğraf çektiremedim. Tekrar Modena'ya gitmek için bir çok nedenim oldu.
Modena yazım haftaya da devam edecek çünkü bahsedecek çok sey var.
Haftaya görüşmek üzere..