Suriye’de bir çıkmaz içindeyiz. Her ne kadar Ankara’da yapılan son üçlü zirvede liderler “Amerika Suriye’den çıkmalı. Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır”kararı almışlarsa da komşudaki hava halen bulutlu ve gelişmelerin nereye dayanacağını kimse tahmin edemiyor.
Baştan bu yana yazdığımız ve savunduğumuzu yineleyelim:
Suriye’deki sorunları ancak Suriye Devleti ile karşılıklı iletişimlerle çözebiliriz. Muhatabımız da Esad’tır.
Bizi yönetenler Esad ile görüşmüyor, muhatap da kabul etmiyor. Esad’ın devrilmesi için de bugüne kadar mücadele verildi.
Peki sorunlar nasıl çözülecek?
Bugüne kadar yaşanan sıkıntılar iletişimsizlikten kaynaklanmadı mı?
Şimdi dikkat:
Esad, BM’ye bir mektup göndererek ülkesindeki PKK ve PYD’lileri terörist ilan etti ve mücadele edecekleri açıklamasında bulundu.
Amerika açıktan, Rusya kapalı kapılar ardından adı geçen örgütlere destek veriyor. Beka sorunumuz sürüyor. Çözüm de bulamıyoruz.
Şimdi Esad, bu örgütlerle mücadele edecekse bundan daha iyi fırsat olabilir mi?
Sorunu ne Amerika, ne de Rusya ile çözemiyoruz. İran, ikili oynuyor. Sorun ise bizim sorunumuz ve bugün muhatabımız Suriye Devlet Başkanı Esad’tır.
Ortada bir de sınıra doğru hareket halinde olan Suriyeli sığınmacılar var. Sayılarının da giderek arttığına dikkat çekiliyor. Bu önemli konuların bile Esad ile görüşülerek çözüme kavuşturulması sağlanabilir.
Nitekim, Esad, daha önce ülkeden kaçanlar için bir genel af ilan etti. Türkiye’ye sığınanların önemli bölümü de ülkelerine geri dönebilirler. Bunu da önemli bir fırsat olarak değerlendiriyoruz.
Suriye’de zaman her geçen gün aleyhimize işliyor. Geç atılan her adım bizi biraz daha çıkmaza ve sıkıntılara sokabilir.
Bugüne kadar Rusya da, İran da Türkiye için tek muhatap olarak Esad’ı işaret etti. Bizi yönetenler hala Esad ile görüşmemekte direniyor. Nedenini ise gerçekten merak ediyoruz.
Bugün milli çıkarlarımız Esad ile görüşmemiz gerektiği gerçeğini ortaya koyuyorsa bunu yerine getirmek durumundayız. Diplomasilerde küskünlükler, kırgınlıklar varsa çıkarlar için bunlar bir kenara bırakılır. Dikkat edilecek olursa bizim çıkarlarımız konusunda şu anda bizimle birlikte aynı görüşte olan bölgede sadece Esad’tır.
Kapalı kapılar ardında Esad ile bazı görüşmeler yapılıyor olabilir ama, bu noktada asıl hedef sonuç almak olmalıdır.
Geçenlerde Fatih Altaylı da konu ile ilgili olarak Habertürk’teki köşesinde Esad ile ilgili bir yazı yazdı. Altaylı da “Ortadoğu’da hemen hemen her konuda aynı fikirde olduğumuz tek bir ülke var. O ülke Suriye” diyor. İşte Altaylı’nın yazısındaki o bölüm:
“Türkiye’deki iktidar partisinin “amansız düşman” bellediği Beşar Esad, Birleşmiş Milletler’e bir mektup yollamış. Mektubunda diyor ki, “Suriye’deki YPG bir terör örgütüdür. Suriye’yi bölmeye amaçlamaktadır” Esad aynı mektupta YPG’nin Suriye’de insan hakları ihlallerinin de sorumlusu olduğunu belirtmiş. Peki biz bu mektubu nereden biliyoruz. Esad’ın ajansı SANA açıklıyor da oradan. Bu mektupla beraber ortaya çıkan durum şu: “Ortadoğu’da hemen hemen her konuda aynı fikirde olduğumuz tek bir ülke var. O ülke Suriye.” Ancak ortada olan bir durum daha var. Türkiye’nin bugün açıkça düşman olarak gördüğü tek ülke var o da Suriye. İlginç bir durum ama fiili durum tam olarak bu. Perde arkasında Suriye ile bir görüşme olup olmadığını bilemem varsa nasıl seyrettiğini de - Ancak Suriye’nin toprak bütünlüğü hem bizim için hem Suriye için önemli iken... - Esad’ın ülkenin tamamına hakim olması bölgede Türkiye’nin çıkarlarına en uygun durum iken... - YPG konusunda Türkiye’nin tezlerinin aynısını ülkenin yasal iktidarı da savunuyor iken... Biz bu ülke ile niye hâlâ düşmanız, bu ülkenin rejimi ile niye hâlâ hasımız? Benim bunu anlamam mümkün değil. Üstelik de Suriye politikasının tüm günahı AK Parti’den ayrılarak “hain damgasını” da yiyen Davutoğlu’na fatura edilmişken... Bu inat yerli ve milli bir inat mıdır?”