Değerli okuyucularım;

Bugün sizlere her bir başlık üzerine kitaplar yazılabilecek, ‘‘Sanatçı, Sanat eseri ve Sanat’’ temalarına kısa yazımda değinmeye çalışacağım.

Toplumların, özellikle sanatçı için kullandığı ne güzel bir hitaptır “Allah vergisi yetenek” sözü.

Nedir bu Allah vergisi yetenek? Nedir çıtayı bu kadar yükseğe çıkartan?

O hitabın sanat için kullanıldığı yönünden bir kez daha bakarsak:

Sanatın soyut dilini anlama kabiliyetidir o, Yaratıcı İradenin insana bahşettiği imtiyazdır.

İngiliz dilini kullanan toplumlar, ENDOWMENT,

İtalyan dilini kullanan toplumlar, DOTAZIONE,

Latin dilini kullanan toplumlar, BENEFICIUM derler.

Bu ipucundan yola çıkarsak; sanatın gizli dilini anlamak, sanatçı olmanın birinci kuralıdır.

Pekala bu; sanatın görülebilmesi, yani soyut dilin somuta dönüşebilmesi için yeterli midir? Hayır.

Sanat dilini anlayan insanın, ilgili olduğu alanda kendisini teknik donanıma sahip kılması da gerekir. Bu usta çırak ilişkisiyle de olabilir; günümüzde konservatuvarlar veya ilgili okullarla da... 

O halde; bu kadarı yeterli midir? Yine de hayır, gerçek anlamıyla sanatçı ve sanat eseri sahibi olmak için yetmez.

Sanatın dilini anlama kabiliyeti ile teknik donanıma sahip olabilme unsurlarına ek olarak, üçüncü olmazsa olmaz vardır ki; bu da, nev-i şahsına münhasır olabilmektir. Bir diğer ifadeyle, taklitten uzak, nadidelik içeren, kişinin kendi özgün çizgisini yakalamasıdır.

İşte o zaman;

Resmin dilini anlayan sanatçı, ortaya bir tablo;

Müziğin dilini anlayan sanatçı, notalara dökülmüş bir beste;

Tiyatronun dilini anlayan sanatçı ise, bir tiyatro eserini vücuda getirir vb.

Yazı başlığımıza ve oradaki silsileye geri dönersek;

Bunu yapana “SANATÇI”,

Ortaya çıkan esere “SANAT ESERİ”,

Bütün bu olan hadiseye de “SANAT” denir.

Bu üç değerin korunup yaşatılması dileğiyle…

Suat Sancar

Londra TSM Korosu Bşk.

www.suatsancar.com