Değerli okuyucularım;
Bu haftaki sanat yazımda; derin düşünce ve yaşam tarzının, sanata ve sanat algılayışına etkisi üzerinde duracağım.
Biz insanlar, ömrümüz içerisinde ayrı ayrı düşünce yapımızın tezahürü bir şekilde yaşam süreriz. Bir nevi, düşünce yapımız yaşam şeklimizi belirler.
Kalabalık dünya nüfusu içerisinde, büyük bir çoğunluk, yüzeysel algılama yapısı ile sıradan bir yaşam sürerken, bir kısım insan da, derin düşünce yapısı ile hayatı felsefi yorumlar, hisseder ve yaşar.
Derin yaşam algılayışı kişinin kendisini yetiştirebilmesi ile doğru orantılıdır. Eğitimini en üst noktalara kadar tamamlamış bile olsa, derin yaşam algısından uzak, hayatı ıskalayarak yaşamış ve ömrünü sonlandırmış çokça hayat vardır.
İnsanlık tarihi, derin düşünce yapısı gelişmiş, felsefi düşünceyi önemseyen toplumlara şahittir. Derin düşünce yapısı “derunilik” i doğurur.
Deruniliğin zirvesi mütefekkirliktir. Herkes mütefekkir olamaz elbet. Mütefekkirlik için, düşüncenin çilesini çekmek gerekir. Sıradanlığın dışında, derin düşünce yapısına sahip olabilmenin, yaşamı o denli lezettli kıldığı aşikardır.
Bir sanatçı; ne kadar derin düşünce yapısına sahipse, ortaya koyduğu eser de o derece kaliteli ve topluma ışık tutacak nitelikte olur. Toplumun da algılayışı ve düşünce yapısı ne kadar gelişmiş ise, kaliteli sanatı o denli algılar. Günümüzde “sanatın yozlaşması” tabirinin kaynağında da bu yatar. Derin düşünce yapısının ürünü olmayan sanatsal çalışmalar ile derin düşünce algısına sahip olmayan toplumların birbirini tamamlaması sonucudur “yozlaşan sanat”.
“Kapımın önündeki örümcek ağını bozmuyorum, çünkü, sanatın büyüğüne ve verilen emeğe saygım sonsuzdur” diyebilen düşünce ile “Kapımın önünü yine örümcek ağı kirletmiş”, demek arasındaki büyük farkı ifade eder “Derunilik”.
Hepsinden önemlisi; topluma ışık tutabilmek yolunda, çile çekmek gerekir “sanatta derunilik” için.
Sanat dolu günler dilerim.
Suat Sancar
Londra TSM Korosu Bşk.