Türkiye’yi yöneten, yönetirken de felakete sürükleyen iktidarın Suriye politikası başından beri yanlıştı. En başından, yani 2011’den beri Suriye politikasının yanlış olduğunu, Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği ile çeliştiğini, ülkemize çok büyük zararlar vereceğini yazdık ve ekranlarda anlattık. Hatta Nisan 2012’de bombalar patlarken Suriye’ye gittik ve hukuken hesap verilemeyecek çok yanlış işler yapıldığını yerinde gördük ve kamuoyu ile paylaştık.
Suriye işi esasında ABD’nin Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgeyi yeniden dizayn etme ve siyasi haritasını yeniden çizme girişimiydi. Bu girişime okyanus ötesinden Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı verildi. Bu projeye sonradan başka adlar verilse ve Arap Baharı gibi destekleyici projelerle taze kanlar taşınsa da son tahlilde hepsinin amacı Türkiye’nin de dâhil olduğu bölgeye emperyalist amaçlar doğrultusunda tecavüz etmekti. İşin garibi; ülkemize tecavüzü hedeflemiş olan bu projenin eş başkanlığını yani taşeronluğunu ve tetikçiliğini ülkemizi yöneten iktidar sahiplendi, hem de göğsünü gere gere her yerde anlatarak!
Herkes Pozisyonunu Değiştirdi
BOP’a yönelik olarak Suriye’de başlatılan emperyalizmin vekâlet savaşı neredeyse 11’inci yılını tamamlayacak. Ama hiç kimse başladığı yerde değil. Suriye köprüsünün altından çok sular aktı ve ülkeler pozisyonlarını değiştirdiler. Ürdün, Suriye’ye karşı yürütülen vekâlet savaşının ateşine güney cephesinden odun taşımıştı. Ama bugün Suriye ile ilişkilerini düzeltiyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de Suriye ile ilişkileri düzeltme yolundalar. Mısır da aynı şekilde! Katar hariç tüm Arap ülkeleri -farklı diplomatik seviyelerde de olsa- Suriye ile ilişkilerini geliştiriyor.
Suriye, Arap Birliği’nde kaybetmiş olduğu koltuğu geri almak üzere ve Arap Birliği Türkiye’yi Suriye’de “işgalci” olarak nitelendiriyor. Avrupa Birliği (AB) de Suriye’ye karşı bakış açısını değiştirdi ve yeni ilişkiler kuruyor. ABD bile Suriye’ye karşı başlangıç pozisyonunda değil. Başarılı olamadığı için Suriye siyasetini değiştirdi, hala değiştirmeye devam ediyor ama düşmanlığı da elden bırakmıyor. Tek hedefi Suriye’deki Kürtlerin pozisyonlarını ve savaş sonrası kurulacak federatif yapıda Kürtlerin güçlü olması için kazanılan durumsal üstünlüğü korumak. İsrail de “Esad gitsin” derdinde değil artık.
Donkişotluk Yaptık!
Herkes Beşar Esad yönetimin düşmeyeceğini, Rusya ve İran’ın sonuna kadar arkasında duracağını anlamış durumda. Esad artık Suriye’nin yüzde 70’ini kontrol ediyor. Kuzeyde ABD desteği ile PYD’nin kontrol ettiği bir büyük bir alanla Türkiye’nin Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı ile elde ettiği yaklaşık 8 bin km2’lik bir bölge var.
Erdoğan, New York dönüşünde “ABD Suriye’den çıkmalı” dedi. Çünkü Biden kendisini kabul etmediği için büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Halbuki ABD’yi Suriye’ye davet eden ve müdahale etmesi için çağrılar yapan da kendisiydi. Bunun haricinde; 20 Eylül 2021’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılım için yapılacak New York ziyareti öncesinde Biden’a ve ABD yönetimine şirinlik yapabilmek adına Kırım ve Ukrayna konusunda ülkemizin çıkarları ve güvenliği aksini gerektirmesine rağmen donkişotluk yapmış ve kraldan çok kralcı görüntüsü vermiştik ama bu da sonuç vermemişti.
Bu Bir İntihar Girişimi
Bu sefer de 29 Eylül 2021’de Soçi’de yapılan Putin-Erdoğan zirvesi öncesinde Putin ve Rusya’ya şirinlik yapıldı. Ama sonuç yine değişmedi ve İdlib’den çıkmamız istendi. Erdoğan, Soçi dönüşü Rusya’ya ikinci ve üçüncü nükleer santral inşası teklifi de yaptı. Bu bir anlamda Rusya’nın İdlib konusundaki geri adım atmaz tavrını değiştirebilmek için bir teşvik primi idi.
Türkiye’nin İdlib’deki taahhütlerini yerine getiremediği ve M4 karayolunu açamadığı kesin. İdlib, El-Kaide ve IŞİD çizgisinde ve türevinde örgütlerin kontrol ettiği bir yer. Niçin bunlara kol kanat geriyoruz ki? Bugün geldiğimiz durum itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’deki varlığı askeri açıdan sürdürülebilir değil. O bölge tehlikelerle ve risklerle dolu bir coğrafyada. Daha da önemlisi; hava savunması imkânı yok. Bu adeta bir intihar girişimi! Sanıyoruz ki bölgede görev yapan komutanlar bunu daha iyi görüyor, anlatıyor ama dikkate alınmıyor ve durum değişmiyor. Bu yüzden; bölgede görev yapan komutanların istifaları başka türlü izah edilemez. Geçen yıl bu yüzden 36 Mehmetçiğimizi şehit vermiştik. Bunu Türkiye’deki iktidara balans ayarı vermek için Ruslar yapmıştı. Sonrasında Moskova’ya koşa koşa nasıl gidildiği ve ne gibi muameleler gördüğümüz sanırım hafızalarınızda hala tazeliğini koruyordur.
ABD ve Rusya Artık Komşumuz
Bugün için 911 km’lik Suriye sınırımızın güneyinde, Fırat’ın doğusunda ABD ile batısında ise Rusya ile komşuyuz. Üstüne üstlük her iki ülkeyle kontrollü çatışma içindeyiz. Her iki çatışmanın kontrolü de bizde değil. Adeta pinpon topu gibi, iki ülke arasında gidip geliyoruz. Bazen yumuşak, bazen sert, bazen de falsolu vuruyorlar. Bazı vuruşların sert olmamasının nedeni de biz değil, karşı tarafı alt etme ve topu karşı tarafa tamamen kaptırmama isteği. Bizimkiler de bunu denge siyaseti sanıyor. Bu arada Türkiye kan kaybetmeye ve yaşamsal zararlar görmeye devam ediyor
Soruyorum; Türkiye’nin Suriye’de sürdürdüğü ve İdlib özelinde her şeye rağmen ısrarla devam etmeye çalıştığı harekâtın siyasi hedefi nedir? Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Suriye’nin kuzeyinde PKK terör örgütünün uzantısı olan PYD’nin egemen olmamasını sağlamak ise, sürdürülen bu siyaset tam da bunun tersini yerine getirmektedir.
Suriye Siyaseti Ülkemize Çok Zarar Veriyor
Yapılması gereken aynen Mısır’la, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile olduğu gibi yanlıştan dönmek ve Beşar Esad’la masaya oturmaktır. Eğer Suriye’de Türkiye’nin güvenliği için askeri harekât icra etmek gerekiyorsa bu yanlış adamlarla ve radikal İslami gruplarla değil, Suriye’nin meşru güçleri ile yapılmalıdır. Çünkü Suriye de ülkesinin bölünmesini ve federatif yapıya geçilmesini istemiyor. Türkiye, masada Suriye ile anlaşarak ve bir plan doğrultusunda halen tuttuğu mevzileri Suriye’nin meşru güçlerine devrederek kendi sınırlarına çekilmelidir. Halen sürdürülen siyaset, Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları ile taban tabana zıttır, ülkemize zarar vermektedir.
Ne yazık ki iktidar, Türkiye topraklarının ve sınırlarının savunmasına sarf etmediği enerjiyi ve kaynakları İdlib için tüketmektedir. Bu yanlıştan derhal dönülmelidir. İdlib’de sorun mülteciler değil. İktidarın bu söylemi, hem iç kamuoyuna, hem de buraya operasyonu engellemek için dışarıya karşı uydurulmuş bir söylemdir.
Yanlış Olur, Büyük Fatura Öderiz!
Sonuç olarak Rusya ve Suriye, Türkiye’den İdlib’i terk etmesini istiyor ve çemberi daraltıyor. İktidar ise İdlib’den çıkmak istemiyor ve sanırız ki Halep’i kuşatacak, Rusya ile pazarlık yapabilecek ve seçim öncesi başarı öyküsü yaratabilecek bir girişim peşinde gibi. Umarız yanılırız, zira başarı şansı yok! Geçen seferki gibi büyük bir fatura öderiz, benden söylemesi!
E. Büyükelçi Müfit Özdeş’in Kaynak Yayınları’ndan piyasaya yeni çıkan “Harici Bir Hariciyecinin Not Defteri” başlıklı kitabını okumanızı tavsiye ederim.