Geçtiğimiz Pazar günü (18 Ekim 2020), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu yapıldı. İlk turda 11 aday yarışmış ve ikinci tura; ilk turda yüzde 33’le birinci sırayı alan Başbakan Ersin Tatar ile yüzde 30’la ikinci sırayı alan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı kalmıştı. Pazar günü ikinci turda ise Ersin Tatar yüzde 51.74 ile ipi göğüsledi ve KKTC’nin Rauf Denktaş, Mehmet Ali Talat, Derviş Eroğlu ve Mustafa Akıncı’dan sonra beşinci cumhurbaşkanı oldu.
Seçimden önce Kıbrıslı Türkler genel hatlarıyla adeta ikiye bölünmüştü.
Birinci taraf; adada iki farklı bağımsız devletin olduğunu ve tarihi, kültürel, etnik ve ekonomik bağlar nedeniyle Türkiye ile güçlü ilişkiler geliştirilmesini,
İkinci taraf ise federasyonu ve Türkiye’den ziyade güneydeki Rumlara ve Avrupa Birliği’ne (AB) yakın olunmasını savunuyor ve bu yolda çok ciddi tavizler vermeyi de kabul ediyorlardı.
İtibarsızlar Savunursa Haklı Dava Aşınır!
Seçimlerde Türkiye’nin açık desteğini alan Ersin Tatar ile birinci taraf kazandı. Bu nedenle Ersin Tatar’ı kutluyor, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye için hayırlı olsun diyor ve çok zor bir dönemde sorumluluk alacağı için kendisine üstün başarılar diliyorum. Çünkü Ersin Tatar başarılı olamazsa bu bölünmüşlük çok keskinleşir ve bir dahaki seçimde karşısında bulunan ikinci taraf ezici bir çoğunlukla iktidara gelir.
Tatar’ın en büyük zafiyeti Türkiye tarafından desteklenmiş olması değil, Türkiye’deki iktidar tarafından desteklenmiş olmasıdır. Kendisine seçimlerde avantaj sağlamış olsa bile! Çünkü Türkiye’deki iktidarın çağdaş ve demokratik kesimler açısından ne Kıbrıs’ta ne de Türkiye’de hiçbir itibarı yok! Müslüman devletler dâhil, dünyadaki itibarı ve güvenilirliği de tam anlamıyla yerlerde geziyor! Sadece bazı Müslüman devletlerin yeterince eğitim ve öğretimden nasibini alamamış kesimlerinin sokaklarında kısmi itibarı var! Tabii ki Kıbrıs Türkleri ve Türkiye, Kıbrıs davasında haklıdır! Ama haklı davalar itibarsız odaklar tarafından savunulduğunda davaların haklılığı zedelenir ve aşınır!
Tatar, Denktaş Damarından Geliyor
Türkiye’deki iktidar ilkeli ve tutarlı değil. Geçmişte federasyoncu, Güney Kıbrısçı ve AB’ci tarafta yer almış ve Ersin Tatar’ın geldiği damarın sahibi olan Rauf Denktaş’a düşmanlık etmişti. Bu kapsamda; 2004’de Annan Planı’na evet demiş, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Londra ve Zürih Anlaşmalarına aykırı olarak AB’ye girişine olur vermişti. Aynen Azerbaycan’a bugün verdiği desteğin tam tersini 2009’da Ermenistan’a verdiği, Bursa’daki Türkiye-Ermenistan futbol maçına ay yıldızlı Azerbaycan bayraklarını stada sokturmadığı ve çöpe atılmasında rol oynadığı gibi! Bu tutarsızlığın ve ilkesizliğin örneklerinden biri de yine geçmişte Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) gereği olarak Beşar Esad’ı yıkabilmek için PYD’ye verilen destek ve liderinin kırmızı halılarla Ankara’da karşılanmasıydı. Demem o ki; iktidarın politik tercihlerinin itici gücü Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları değil, kendilerinin güvenliği, çıkarları ve siyasi ikbalidir.
Kıbrıs'ı yurt edinme maceramız; Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması’nın 15 Mayıs 1570’te İstanbul’dan ileri hareketi ile başlar, 1 Temmuz 1570’te Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordunun adaya çıkması ile devam eder ve o zaman adanın sahibi konumundaki Venediklilerin son direniş noktası olan Magosa’nın teslim alınması ile 4 Ağustos 1571 tarihinde somutlaşır.
Yahudi Banker Yasef Nassi
Kolayca anlaşılabileceği gibi Kıbrıs; çeşitli entrikalarla adayı tek başına sahiplenmeye çalışan Rumlardan veya Yunanlılardan değil, 449 yıl önce Venediklilerden alınmıştır.
Kıbrıs’ın alınmasına karar verilmesinin ana nedenleri; ağırlıkla Ortodoks yerli halkın, Katolik Venedik yönetimi altında baskı görmesi ve yardım istemesi ile adanın Osmanlı için jeopolitik ve stratejik önemidir. Ayrıca Osmanlı’ya borç veren Yahudi Banker Yasef Nassi’in arkadaşı olan Sultan Nurbanu’nun Padişah II.Selim’e yaklaşarak Kıbrıs’ın alınması ve Yasef Nassi’nin buraya kral yapılması konusunda ikna etmeye çalıştığı da tarihte yazılmaktadır.
46 Yıl Önce Kıbrıs’a Tekrar Niye Çıktık?
Kıbrıs’ın fethinden sonra Nassi, Avrupa’daki Yahudileri adaya taşımak istese de başarılı olamaz. En büyük engelin Hristiyan kökeni nedeniyle Yahudilerden hoşlanmayan Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa olduğu söylenir. Sadece bugünkü Suriye’nin Safed kentinden 1000, Selanik’ten ise 100 Yahudi aile Kıbrıs’a yerleştirilir. Bu azınlık dışında, 21 Eylül 1571 tarihli Padişah II.Selim’in fermanı ile ağırlıklı olarak İç Anadolu’nun Karaman Vilayeti’nin belirli yerlerinden vasıflı ve seçilmiş Müslüman Türk aileler Kıbrıs’a iskân edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, yaklaşık olarak 46 yıl önce yani 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’a çıktı. Bu sefer de esas neden; dinsel ve etnik farklılıkları dolayısıyla ayrımcılığa tâbi tutulan, soykırıma uğratılmaya çalışılan, yüzyıllar önce devletin çıkarları için orada zorunlu olarak iskân edilen soydaşlarımızın yardımına koşmaktı.
Soykırım Planı
Siz hiç AKRİTAS soykırım planını duydunuz mu? Bu plan, Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin imha planıdır. AKRİTAS, 21 Aralık 1963 tarihinde Tahtakale’de Kanlı Noel olarak başlatılan Rum saldırılarını organize eden planın adıdır. Türklerin evcil hayvanları da dâhil olmak üzere nasıl etnik temizliğe tâbi tutulacağını, köy köy ve hane hane nerelere topluca gömüleceğini bile planlamışlardı.
Bakınız; 1990 sonrasında ortaya çıkan yeni dünya düzeninde sadece Avrupa’da bile Yugoslavya’dan yedi, Çekoslovakya’dan iki yeni bağımsız devlet ortaya çıktı. Bu yeni devletlerin halkları, etnik veya dinsel olarak birbirine çok yakın olmasına rağmen emperyalizmin çıkarları için ayrıştırıldı. Bölünmeler günümüzde bile hala devam ediyor. Sudan bölündü, Irak, Suriye ve Libya bölünmenin arifesinde! Türkiye de bölünmeye çalışılan ülkeler arasında. Emperyalist merkezlerin akademilerinde ve düşünce kuruluşlarında bu yüzyılın sonunda 2 bin devlete ulaşılabileceği yazılıyor ve anlatılıyor.
Kıbrıs Türkü’ne Neyi Layık Görüyorlar?
Ne diyorsunuz? Emperyalizm bütün dünyada, hatta bizim ülkemizde bile bölünmeyi teşvik ederken, Kıbrıs’ta ayrı etnik, dinsel ve kültürel kökenden gelmelerine, aynı dili konuşmamalarına ve aralarında evrenin en büyük suçu sayılan soykırıma uğrama/uğratma teşebbüsü acısı yaşanmasına rağmen Türkler ile Rumlar arasında niçin bütünleşmeyi istiyor? Bu size mantıklı geliyor mu?
Emperyalizm, Türkiye gibi potansiyel jeopolitik bir gücün Kıbrıs gibi jeopolitik bir varlıkla buluşmasını istememektedir. Ayrıca Kıbrıs’ın jeolojik yapısı ve şekli dolayısıyla da eski devirlerden beri Anadolu’nun bir parçası olduğu bilinmektedir. Bu nedenle Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyini birleştirmeye ve bütünleştirmeye çalışmak iyi niyetli bir girişimin ürünü değildir. Niyet; Kıbrıs’ı Türkiye’den uzak tutmaktır. Kıbrıs Türkü’ne layık gördükleri ise zaman içinde asimilasyona ve göçe uğratacakları azınlık hakkıdır.
Jack Straw Bile Hangi Noktaya Geldi?
1960’da Londra ve Zürih Anlaşmaları ile Türklerin ve Rumların eşitliği ilkesi üzerine kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işlemez kılan; Türkleri tasfiye etmeye kalkan, 1963 Kanlı Noel ile başlayan Akritas Planı ile soykırıma tâbi tutmaya çalışan, 1974’de Yunanistan’ın desteği ile Kıbrıs’ta darbe yapan daha sonraki gelişmeler içinde iki toplum arasındaki görüşmeleri baltalayan Rumlar ve Yunanistan oldu!
En son olarak 2017’de, İsviçre’nin Crans-Montana kentinde yapılan görüşmeler de GKRY’nin Kıbrıs’tan Türkiye’nin askerlerinin çekilmesi ve garantörlüğünün kaldırılması gibi asla kabul edilemeyecek talepleri yüzünden yine başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bunun üzerine İngiltere’de altı yıl dışişleri bakanlığı yapmış ve daima Türkiye’nin Kıbrıs görüşlerinin sert bir şekilde karşısında konumlanmış olan Jack Straw bile verdiği bir demeçte; “Türklerle Rumlar arasındaki itilaf, ancak adanın bölünmesi ile sona erdirilebilir” noktasına gelmiştir.
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Artık federasyon konusu kapanmalıdır. KKTC adını en yakın zaman içinde Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KTC) olarak değiştirmeli, tanınma ve tanıtma seferberliğine girişilmeli, güneye ve dünyaya bundan sonra ancak konfederasyona açık olunabileceği ve bu kapsamda görüşülebileceği mesajı verilmelidir. Bunun da ucunun açık olmadığı, izolasyon ve ambargolar devam ederse gelişmelerin KTC’nin Türkiye ile birleşmesine neden olacağının da altı çizilmelidir.
Ersin Tatar süreci iyi yönetmeli, sabırlı olmalı, kendisine sert muhalefet yapanlar da dâhil Kıbrıs Türk toplumunun tümünü kucaklamalı, Türkiye’deki iktidarın İslamcı ve İhvancı politikalarının takipçisi durumuna düşmemeli, Kıbrıs Türkü’nün çağdaş yapısını değiştirme, onu tarikat ve cemaatlerle kirletme konusunda Türkiye’deki iktidardan gelecek baskılara da sonuna kadar direnmelidir. Aksi durumda; kısa sürede hem kendi kaybedecek, hem de Kıbrıs Türk’ü ve Türkiye kaybedecektir. Başarılar diliyorum, bahtı açık olsun!