Şehir Efsanesi nedir? Şehir efsanesi, günümüzde modern çağın kulaktan kulağa yayılan doğruluğu şüphe götürür, uydurma ve dedikoduya dayalı hikâyelerine verilen addır.
Ülkemizde çok uzun yıllardır fısıltı gazetesi ile yani kulaktan kulağa yayılmakta olan şehir efsaneleri olarak; ilhak ve asimilasyon konuları belli kesimler tarafından ısıtılıp ısıtılıp ileri sürülerek siyasi malzeme olarak kullanılmaya çalışılmaktadır.
Bu yöntem aslında kara propagandadır! Kara propaganda denildiğinde akla gelen ilk isim şüphesiz Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbles’dir.
Goebbels, kara propagandayı şu şekilde tanımlamaktadır: "propagandası yapılan şeyin gerçek ya da yalan olduğu önemli değildir. Önemli olan ne kadar çok kişiye ulaştığı ve ne kadar çok kişiyi inandırabildiğinizdir!"
Kara propaganda da her türlü gayri meşru vasıtadan yararlanılarak yalan, iftira ve sahte deliler kullanılır. Amaca ulaşabilmek için gerçeği çürütmek, ortalığı karıştırmak ve inançları sarsmaya yönelik faaliyetlerde bulunulur.
İnsanların belli bir konu hakkında karar alma sürecini etkileyen en önemli konuların başında korku temelli(korku çekiciliği) ikna yöntemi gelmektedir. Dünyada bunun birçok örneği vardır.
’’Bir kişiye kırk gün boyunca deli derseniz deli, akıllı derseniz akıllı olur’’ atasözü telkinin insan hayatındaki önemini gösteren önemli örneklerden biridir. Telkin, bilinçaltına bilgi göndererek kabullendirme metodudur. Örneğin küçük çocukların eğitimi mantıki olmaktan daha çok telkin yoluyla yapılmaktadır!
Fil eğiticileri yavru bir fili eğitirken önce sökemeyecekleri kadar kalın zincirlerle bir ağaca bağlarlar. Filin her kaçış denemesi acı ile son bulur. Kaçmaya çalışmanın acı verdiğini öğrenen fil, ömrü boyunca artık kaçmaya bir daha denemez! Bu süreçte filler artık incecik iplerle küçücük kazıklara bağlanırlar ve bir daha kaçmayı akıllarının ucundan bile geçirmezler! Buna psikolojide öğrenilmiş çaresizlik denilmektedir!
Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin ve toplumların herhangi bir durum karşısında çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsalar da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrollerinde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşılamayacağını düşünüp, bir daha deneme cesaretini kaybetmesidir.
Kıbrıs Türküne karşı uzun yıllardır bu tür psikolojik savaş metotlarını uygulayanlar kimlerdir? Amaçları hedefleri nelerdir?
Gerçek olan bir şey var ki o da Kıbrıs Türk Halkına karşı uzun yıllardır kara propaganda yöntemleri ile psikolojik savaş yöntemleri uygulanmaktadır! Yine bu bağlamda öğrenilmiş ve öğretilmiş çaresizlik Kıbrıs Türk Halkına kabullendirilmeye çalışılmaktadır!
Ne deniyor? Kıbrıs Türkü eridi, bitti, tükenme noktasına geldi! (Korku çekiciliği)
Ne deniyor? Türkiye, ilhak edecek! Asimile etmeye çalışıyor! (Kara propaganda)
Ne deniyor? Kıbrıs Türkleri olarak biz yapamayız, beceremeyiz. Federal çözümden başka seçeneğimiz yok! Rumlarla anlaşmak zorundayız! (Öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizlik)
Kıbrıs Türkünün bittiği tükendiği yok! Bilakis, Kıbrıs Türk Halkının 1878’de başlatmış olduğu Varoluş ve Özgürlük mücadelesi devam eden canlı bir süreçtir. Bu anlamda Kıbrıs Türkü emin adımlarla kurmuş olduğu devletini daha ileri noktalara taşıma azim ve kararlılığında yoluna devam ediyor.
Kıbrıs Türk Halkı eridi, bitti, tükenme noktasına geldi şeklinde kara propaganda yapanlar öyle anlaşılıyor ki Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbles gibi yaparak halkımız arasında korku ortamı yaratarak amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Peki, Kıbrıs Türkü bu tür numaraları yer mi? Bence yemez!
Türkiye’nin hiçbir zaman ilhak/iltihak veya asimilasyon politikası olmamıştır. 20 Temmuz 1974’ün üzerinden henüz 6 ay geçmesinin ardından Ocak 1975’de dönemin Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi, oy birliği ile ‘Türkiye’ye bağlanma’ konusunda bir karar almış ve Türkiye bunu kabul etmemiştir! Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi, Kıbrıs Türkünün siyasi iradesinin ta kendisidir!
Dönemin Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı İsmail Bozkurt diyor ki, Kıbrıslı Türkler olarak 1974 Barış Harekâtı öncesinde büyük acılar çektik. Bu nedenle harekâttan hemen sonra ‘can ve mal güvenliğini garantiye alma’ düşüncesiyle Türkiye’ye bağlanma yönünde oy birliği ile bir karar ürettik. Ancak Türkiye, bunu kabul etmedi!
Hatırlanacağı üzere Toplumcu Kurtuluş Partisi kurucusu olan İsmail Bozkurt, 1976, 1981 ve 1985 genel seçimlerinde milletvekili seçilmiş. TKP’de Genel Başkanlık ile Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı görevlerinde bulunmuştur.
İsmail Bozkurt diyor ki; Türkiye ilhakı kabul etmedi. Şu anda gündemde öyle bir şey yok. Türkiye’nin politikasında böyle bir şey yok. Sayın Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta darbelere ve ilhaklara karşı olduğunu söylüyor. Hatay Atatürk’ün çizdiği Misak-ı Milli sınırları içindeydi. Son günlerde gündeme gelen bazı açıklamaları bu bağlamda anlamak mümkün değil!
Neymiş efendim, Türkiye asimilasyon politikaları uyguluyormuş! Eğer Türkiye bunu istese bugüne kadar çoktan yapmış olmaz mıydı? 1975’de, 1980’de vb…
Bakınız, eridik, bittik bunun içinde bir avuç kaldık türünden söylemlerde bulunanlara somut bir şey sormak isterim. Bu iddialarınızın siyasi iradeye/meclise yansıması nerede?
1974’den günümüze siyasi irade de bunun yansıması hani nerede? Kıbrıs Türk Halkı 1975’den sonra yapılan tüm seçimlerde her zaman için özgür iradesini sandığa yansıtmıştır. Yenilen pehlivanlar, Kıbrıs Türk Halkının siyasi anlamda desteğini alamayanlar ne yazık ki bu tür olmadık işlere yönelme göstermektedirler!
KKTC vatandaşları bir bütündür. Ayrımcı, ayrıştırmacı ve kategorize etmeye yönelik söylemlerde bulunanlara göre ise değil! Peki, KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde 50 adet milletvekilinden kaç tane KKTC dışında doğmuş olan milletvekili var? Yüzde beşi geçmez!
Her şeyden önce KKTC dışında doğmuş olan kişileri ayrımcı bir şekilde kategorize etmeye çalışmak hangi siyasi ideolojiye hizmet eder? Hitler politikalarını andırmıyor mu bu tür yaklaşımlar?
KKTC’nin Varlığını Her Geçen Gün Güçlendirmesi Kimleri Rahatsız Ediyor?
Neymiş efendim, Kıbrıs Türkleri olarak biz yapamaz ve beceremezmişiz. Federal çözümden başka seçeneğimiz yokmuş! Rumlarla anlaşmak zorundaymışız!
Son 50 yıldır BM iyi niyet misyonu çerçevesinde federal çözüm sağlanmasına yönelik olarak sürdürülen Kıbrıs müzakereleri Crans Montana’da Temmuz 2017 başında sonlanarak çökmüştür.
Kıbrıs Türkleri, Anavatanı Türkiye ile birlikte geleceğe güvenle bakmaktadır. Son 50 yıldır tek kutuplu Atlantik dünya düzenin temsilcilerinin dayattıkları federal çözüm yöntemi sonlanmış, çökmüş ve geçerliliğini yitirmiştir!
Tek kutuplu Atlantik dünya düzenin temsilcileri Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını Rumlar üzerinden koruyarak geliştirmeyi tercih etmişlerdir. Bu nedenle de günümüze değin daima Rumlar lehine taraf olarak siyasi kararlar almışlardır. Nerede BM!
1946’da başlayan 2 kutuplu dünya düzeni 1990’da Soğuk Savaşın ardından tek kutuplu Atlantik(Batı) dünya düzenine dönüşmüştü. Günümüzde de tek kutuplu Atlantik(Batı) dünya düzeni yerini çok kutuplu dünya düzenine bırakmıştır!
Çok kutuplu yenidünya düzeni temsilcileri Doğu Akdeniz’de KKTC’nin varlığını kesinlikle devam ettirmesinden yana duruş sergilerken tek kutuplu dünya düzeni temsilcileri ise Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatleri için federal çözüm dayatmasında hala ısrar etmektedirler. Tek kutuplu Atlantik dünya düzeni temsilcileri Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerini 1960’dan bu yana Rum yönetimi üzerinden yürütmek istemektedir.
Bakınız, ABD’de atom bombasının atılmasını istemeyen Başkan Franklin D. Roosevelt o dönem(1945) ansızın görev başında rahatsızlanarak hayatını kaybetmiştir! Yaşanan bu gelişme üzerine ABD Başkanlığına hali hazırda Başkan Yardımcısı olarak görev yapmakta olan Harry S Truman getirilmiştir!
Hatırlanacağı üzere iki kutuplu dünya sistemi 1946’da kurulmuştu! Harry S Truman ise 1945’de göreve getirilmişti! Bakınız, Truman döneminde dünyayı yakından ilgilendiren ne tür önemli kararlara imza atılmıştır! Tesadüfe bakın ki CIA, Birleşmiş Milletler ve NATO Truman’ın imzası ile kurulmuştur! 1945 Ağustos’unda Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atılması kararını Truman vermiştir.
Kıbrıs meselesini görüldüğü üzere küresel ölçekte yaşanmış ve hali hazırda yaşanmakta olan olayları yok sayarak sağlıklı değerlendirmelerde bulunmak mümkün değildir!
Türkiye, Fetö darbe girişimi sonrasında çok ciddi paradigma değişikliklerine gitmek durumunda kalmıştır. Bu bağlamda Türkiye artık bölgesel değil küresel bir güce dönüşmeye başlamıştır.
Bu bağlamda çok kutuplu yenidünya düzeni temsilcilerinin Doğu Akdeniz’de KKTC’nin varlığını ne kadar önemseyip değer verdiklerini kimse göz ardı etmemelidir!
Doğu Akdeniz’deki ve dolayısı ile Ortadoğu’daki dengeler diğer bölgelerde olduğu gibi Türkiye ve çok kutuplu yenidünya düzeni lehine değişmeye başlamıştır. Dünyada ve bölgemizde yaşanmakta olan bir takım olaylar tamamen bu süreçlerle ilgilidir.
Türkiye bölgesinde güçlü bir enerji koridoru haline gelmiş ve bu durumunu her geçen gün güçlendirerek ileriye taşıyacak yeni projelere yelken açmış bir vaziyettedir.
KKTC’ye Türkiye’den deniz altından su geldi. Sırada enterkonnekte elektrik ve hidrokarbon yani gaz boru hatlarının döşenmesi var. Enterkonnekte elektrik ve hidrokarbon boru hatlarının 3 yıl içerisinde(2023) döşenerek faaliyete geçirilmesi hedefleniyor.
KKTC, önümüzdeki süreçte bölge ülkelerine su ve elektrik satabilecek bir konuma geliyor. Yine bu bağlamda KKTC döşenecek boru hatları üzerinden bölge ülkelerine ait hidrokarbon rezervlerinin de Türkiye ve Avrupa’ya ulaştırılması planlanmaktadır. KKTC’nin önümüzdeki süreçte enerji terminaline dönüşme süreci başlamıştır.
KKTC, Türkiye’den gelen suyu yakın zamanda tarımsal sulama da daha etkin şekilde kullanmaya başlayacak. Enterkonnekte elektrik geldiğinde enerji giderlerinin düşürülmesiyle birlikte birçok sektörde rahatlama ve zaman içerisinde ciddi ilerlemeler görülmeye başlayacaktır. Başta, yüksek öğrenim, Turizm ve Tarım olmak üzerek önümüzdeki süreçte pek çok sektörde ciddi dönüşümlerin yaşanacağı ön görülmektedir.
KKTC’nin önümüzdeki süreçte önü açıktır. Türk tarafı herhangi bir müzakereden de kaçmamaktadır. Lakin bir elli sene daha federal çözüm bataklığına saplanmama kararlılığında olduğunu her ortamda dile getirmektedir.
Bugüne kadar 50 yıl federasyon zemininde sonuçsuz müzakere denemeleri olmuştur. Federasyon seçeneğini dayatma olmadan ileride belki yeniden değerlendirmek üzere bir kenara koyma zamanı gelmiş ve öyle de olmuştur! Artık eğer uygun ortam ve şartlar oluşması durumunda diğer seçenekleri masaya getirip konuşarak farklı çözüm yolları aramanın daha gerçekçi olduğunu kimse peşinen reddetmeye kalkışmamalıdır!
KKTC her geçen gün güçlenerek yoluna devam etmektedir. Hiç kimse merak buyurmasın KKTC’yi kuran ve geliştirenler bundan sonra da daha ileri taşıma azim ve kararlılığındadır. Hiç kimse sünnetçi korkusu yayarak Kıbrıs Türkünün siyasi iradesini etkilemeye kalkışmasın.
Kıbrıs Türk Halkı hem bu tür ucuz numaraları yemez! Neden mi yemez? Çünkü 1878’den günümüze İngiliz ve Rumların çok çeşitli psikolojik savaş metotlarına karşı yılmadan, yıkılmadan Varoluş ve Özgürlük Mücadelesi vererek bu mücadeleyi KKTC Devleti ile taçlandırmıştır.
Bu süreçleri unutan ve kendi halkına karşı Hitler’in ırkçı faşist psikolojik savaş metotlarını kullanmaya tevessül edenleri halkımıza havale ediyorum. Kıbrıs Türk Halkı, Hitler’in ırkçı faşist psikolojik savaş metotlarını kendisine karşı kullanmaya tevessül edenlere en iyi cevabı günü saati geldiğinde sandıkta verecektir diye düşünüyorum.
Kıbrıs Türkü en zor günüde dahi Anavatanı Türkiye’ye olan inanç ve güvenini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Buna dün olmadığı gibi bundan sonra da hiçbir kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bu vesile ile yazıma Nikos Sampson’un hayatını kaybetmeden önce tarihe küçükte olsa ışık tutacak nitelikteki hatıratından (bazı kısımları Rum ve Yunan toplumuna vasiyeti andıran) küçük bir alıntıyı nakletmek istiyorum. Yazar Yaşar Aksoy, Nikos Sampson’un hatıratını Türkçeye çevirerek “Kıbrıs Direnişi ve Çözüm” ismi ile 2015’de yayınladı.
Bakınız Eokacı Nikos Sampson Rum toplumuna vasiyet eder gibi bazı dikkat çekici öğütlerde bulunuyor; “Türklerin birbirine düşman olması gerek. Onları sağcı ve solcu diye böleceksiniz. Kuzey Kıbrıs’ta herkes birbiriyle kavgalı olmalı. Kıbrıs’taki Türk komünistleri destekleyeceksiniz. Komünistler Denktaş’a karşı en tutarlı muhalefeti yapacaklardır. Hem Türkiye, hem Kuzey Kıbrıs içinden parçalanmalı. Biz neden ilk raundu kaybettik? Çünkü sağcı solcu diye parçalanmıştık ve birbirimizi yiyorduk. Türkler bu ayrışmamızdan faydalanıp adaya çıktı. Şimdi bunun tersi olmalı. Türkler birbirinin boğazına sarılmış iken, geçmişten ders alıp bütünleşen bizler, onları adadan süpürüp atmalıyız… Ermeniler bir yandan, PKK bir yandan Türkiye’yi hep vurmalı…’’(Yaşar Aksoy, “Kıbrıs Direnişi ve Çözüm”, İzmir: Etki Yayınevi, Ocak 2015, s. 38.)